Kaygusuz Abdal Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Kaygusuz Abdal (d. 1341? – ö. 1444?) aslolan adı Alaeddin Gaybi olan Alevi Bektaşi halk ozanı.

Kaygusuz Abdal Kimdir?

Aşkile geldim cihana, meskenim dağlar menem
Terk edip cümle sivayı, mahrem-i tevhid menem
Guş edince men aref esrarını, mest olan ehkâr menem
Şöyleki ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal menem

Aslolan adı Gaybi’dir. Kaygusuz Abdal’ın yaşamı hakkında ki bilgilerin bir çok Bektaşi menkıbelerine dayanır. Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musa‘ya bağlanışını özetleyen hikayedir: Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur. Yaralı geyik kaçar, Gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal Musa’nın tekkesine girer, arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme adım atar. Vakaya Abdal Musa karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi’ye gösterir. Gaybi okunu tanır ve Musa’ya bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister fakat Gaybi, Musa’dan ayrılmaz. Bey, Teke (Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister. Teke beyinin gönderilmiş olduğu ordu Musa’ya yenilir, Gaybi tekkede kalır.

Kırk yıl tekkede Abdal Musa’ya hizmet ettikten sonrasında şeyhi tarafınca Mısır’a gönderilen Kaygusuz Abdal, orada bir tekke kurar. Bu tekke, İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı olur. Kaygusuz Mısır’da ölür. Türbesi, Kahire civarlarında bulunan bir mağaradadır.

Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz’un nesirle yazılmış eserleri de var. Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır. Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor.

Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan, bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır. Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz’un olabileceği kuşkusunu, doğuruyor.

Kaygusuz Abdal, Bektaşiler içinde büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer. Derhal tüm Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz’a ilişik olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş.

XVIII. yüzyıl ressamlarından Levni’nin yapmış olduğu güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır. Kaygusuz, bir eserinde 1397-1398 yıllarında doğduğunu söylüyor. Eserlerinden de anlaşıldığına bakılırsa XV. yüzyılda yaşamış olan ozan, Anadolu ve Rumeli’nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir tahsil görmüştür. Bilhassa hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır.

Kaygusuz’un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri (alaylı, iğneli ve simgeli şiirler) de mühim bir yer meblağ. Yunus Emre yolunda yürüyen ozan, bu tür şiirlerinde ona daha fazlaca yaklaşır. Ölüm yılı bilinmiyor.

Kaygusuz Abdal’ın Eserleri:

Kaygusuz Abdal’ın manzum, mensur ve manzum-mensur karışık eserleri bir fazlaca yekun meblağ. Bugüne dek meydana getirilen araştırmalarda onun çeşitli mecmualarda bulunan birkaç şiiri ve Gevhernâme, Minbernâme benzer biçimde ufak mes-nevîleri neşredilmiştir. Hâlbuki Kaygusuz’un eserleri hacim bakımından bu neşirlerle karşılaştırma edilemeyecek kadar çoktur. Bizim tespit edebildiğimiz Kaygusuz’a ilişik eserler şunlardır:

Manzum Eserleri:

  • 1. Divân,
  • 2. Gülistân,
  • 3. Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III ),
  • 4. Gevhernâme,
  • 5. Minbernâme.

Mensur Eserleri:

  • 1. Budalanâme,
  • 2. Kitâb-ı Miğlâte,
  • 3. Vücûdnâme,
  • 4. Risâle-i Kaygusuz Abdal (Çeviri).

Manzum+Mensur Eserleri:

  • 1. Saraynâme,
  • 2. Dil-güşâ.

Manzum Eserleri:

1. Divân: Onun Divân’daki şiirleri üç yüz elliye yaklaşmaktadır. Bunların yüzde sekseni gazeldir. 20-30 kadar heceyle yazılmış şiiri vardır. Ek olarak Dolâbnâme adlı kasidesi ile iki terci’ ve iki terkib-i bendini ve iki müstezadını da onun mürettep olmayan divanı içinde kabul etmek lazımdır. Divân’daki şiirlerin, gazellerin pek bir çok ilâhî bir vecd içinde yazılmış gibidir. Hece ile yazılanlar daha fazlaca şathiye karakterindedir. Bunlarda Kaygusuz, ya Tanrı’yla samimi bir halde konuşmakta ya da dünyanın geçici zevklerine kapılan insanı alaycı bir üslûpla anlatmaktır. Bazı şiirleri ise ilâhî ve söylev havasındadır.

2. Gülistân: “Lâmekân”ı, ezeldeki vahdet-i vücûdu anlatmakla adım atar. Kâinatın ve Hz. Âdem’in yaradılışını uzun uzun hikâye eder. Kısas-ı enbiya, kısa olarak anlatıldıktan sonrasında belirli bir mevzu üstünde durulmaz. Tasavvufun çeşitli mevzuları, yer yer son aşama heyecanlı bir üslûpla dile getirilir.

3. Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III): Yazmalarda “mesnevî” başlığı altında Kaygusuz’un üç mesnevîsi vardır. Bunlardan ikincisi, “ufak mesnevî” başlığı altında da geçer ve öbürlerine nispetle kısadır. Her üç mesnevîde de belirli bir mevzu olmayıp tasavvufî vecd ve coşku çevresinde dönerler. Mesne-vîlerde Kaygusuz, lirizmin zirvesine ulaşır. Diyebiliriz ki tüm şiirleri içinde en yüksek coşku mesnevîlerinde, bilhassa birinci mesnevîde bulunur.

4. Gevhernâme: 71 beyitlik kısa bir mesnevîdir. Başlangıçta, “vahdet-i vücûd” görüşünü, deryadan kenara atılan “gevher” teşbihiyle dile getirir. “Gevher”in cânı Hz. Muhammed’dir. Ve yapıt onu methetmek için kaleme alınmıştır.

5. Minbernâme: 58 beyitlik ufak bir mesnevî’dir ki daha fazlaca nefsi bilmenin esas olduğu üstüne kurulmuştur.

Mensur (düz yazı) Eserleri:

1. Budalanâme: Budalanâme’de “akl-ı maâş, akl-ı maâd, nefsi bilmek, gönül, mürşid…” benzer biçimde tasavvufî meseleler anlatılır.

2. Kitâb-ı Miglâte: Bu yapıt, kompozisyon bakımından oldukça değişiktir. Burada bir derviş, sürekli olarak uykuya dalmakta ve rüyasında, kimi zaman geçmişte, kimi zaman gelecekte “teferrüç-seyahat” etmektedir. Her defasında karşılaşmış olduğu şeytanla mücadeleye girip onu ma’lûb etmektedir. Bu ilgi çekici eserde, geçmişe ve geleceğe ilişik çizgiler, tablolar, “science-fiction”ların “vakit makinası”nı andırmaktadır. Eserde dervişin ara sıra söylediği şiirler, coşkun bir lirizmin ifadesidir.

3. Vücûd-nâme: İnsan vücûdunun çeşitli uzuvlarıyla, bazı dinî ve tasavvufî ve kozmik kavramlar içinde teşbihler meydana getiren, münasebetler kuran bir eserdir. Örneğin; kara kış şeriâta, yaz tarikata benzetilir. Baş, devlet tacına; alın, hidayet nuruna teşbih edilir. Ondan sonra mürşidin lüzumu anlatılır.

4. Risâle-i Kaygusuz Abdal: İstanbul Belediye Kütüphanesi, Osman Ergin Kısmı, “Risâle-i Kaygusuz Abdal” başlığı ile geçen bu çeviri yapıt, muhteva ve biçim itibarıyla Kaygusuz’un öteki eserlerine benzemektedir. Bu bakımdan biz, bu eserin de Kaygusuz Abdal’a ilişik olduğu kanaatini taşıdık ve “Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri” içinde değerlendirilmesini ve neşrini uygun bulduk. Bilinmiş olduğu benzer biçimde, Risâle-i Kaygusuz Abdal adlı bu çeviri eserinde Kaygusuz Abdal; Tanrı’a varma yollarını, tasavvufî vecdî, nefsin terbiyesini ve olgunlaşmasını, sabrı, yer yer lirik ve çoğu zaman didaktik bir üslûpla anlatmaktadır. (Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri)

Manzum+Mensur -Karışık- Eserleri:

Bu iki yapıt de, tıpkıbasımla birlikte, düzeltmeler ve eklemelerle tekrardan Türkiye Diyanet Vakfı Alevi-Bektaşi Klasikleri içinde 2009 ve 2010’da basılmıştır.

1. Dil-güşâ: “Vahdet-i vücûd”u özetleyen uzun bir mesnevî ile adım atar. Eserde uzun Farsça bölümler vardır. Bir dervişin tasavvuf umdelerini anlatması ile devam eden Dil-güşâ tamamen tasavvufa hasredilmiştir.

2. Saray-nâme: “Cihan-Saray” teşbihiyle yola çıkılarak, dünyaya gelmekten maksadın tapınmak ve Tanrı’ı tanımak olduğu anlatılır. Kaygusuz’un şeriat unsurlarına en fazlaca yer verdiği yapıt Saraynâme’dir. Bu bakımdan öteki manzum eserlerine nispetle daha “kuru”dur. Sadece yer yer lirik söyleyişler de vardır.

Ek olarak bakınız ⇒ 14. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri

NEFES

Beylerimiz elvan gülün üzerine
Ağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Urm abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Urum abdalları gelir dost deyü
Hırka giyer aba deyü post deyü
Hastaları gelir derman isteyü
Sağlar gelir bizim Abdal Musa’ya

Hind’den bezirganlar gelir yayınur
Aşık olan bu meydanda soyunur
Pişer lokmaları açlar duyunur
Toklar gelür pirim Abdal Musa’ya

İkrarıdır koç yiğidin yuları
Fakjhleri çeksem gelmez
İleri Akpınar’ın yeşil güllü suları
Çağlar gelir pirim Abdal Musa’ya

Meydanında dare durmuş köçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Erler gelir pirim Abdal Musa’ya

Kılıç sallar Yezidlerin kasdına
Ali Zülfikar’ın almış destine
Tümen tümen genç Ali’nin üzerine
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya

Her matem ayında kanlar dökülür
Demine Hü deyü gülbank çekilir
Uyandırıp Hak çırağı yakılır
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya

Benim bir isteğim vardır Kerim’den
Yezit bilmez erenlerin sırrından
Kaygusuz’um cüda düştüm pirimden
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya

Cemil Yener – Türk Halk Edebiyatı Antolojisi

Kaygusuz Abdal

Kaygusuz Abdal’in gerçek kişiliğiyle, yaşamıyla ilgili bilgiler yetersizdir, bazı söylencelerle karışmıştır. Bu söylenceler arasından onun gercek yanını bulup çıkarmak kolay değildir, bu mevzuda en mühim kaynak elimizde bulunan, bir “divan” da toplanan şiirleridir. Kaynaklarda, bu emsalsiz ozanın Alaiye (Alanya) Beyi’nin oglu oldugu, gerçek adinin Alaeddin Gaybi diye bilindigi, 1341-1444 yillari arasinda yasadigi söylenir. Bu bilgilerin kesinligi, açikligi sözkonusu degildir. Bilhassa ölümünün 1444 yilinda olmasi kolay kolay onaylanabilecek bir sav degildir. Onun, bir siirinden Abdal Musa’ya baglandigi, onunla görüstügü, onun önerisi üstüne Misir’a giderek orada bir Bektasi Tekkesi açtigi da söylentiler arasindadir. Tüm bu söylenti niteligi tasiyan bilgilerin aydinlattigi biricik gerçek bu şekilde bir ozanin bulundugu, 14. yüzyilda yasadigi, birtakim etkinlikler gösterdigidir. Kimi kaynaklara bakılırsa Kaygusuz Abdal 14. yüzyil sonlarinda Misir’a gitmis, bir süre Kerbela-Necef dolaylarinda gezmis, hacca ugramis, sonrasında oldugu Misir’a dönmüs, orada bir magaraya gömülmüs, bundan dolayı ona “magarada gömülü” anlaminda “Abdullah Magaravi” (magarada gömülü Tanri kulu) denmistir. Hac dönüsü Sam’a ugramis, orada bir bahçeyi sulamada kullanilan büyük dolabi görmüs, ondan esinlenerek “Dolabname” adli siirini yazmis. Bunlarin hepsi, ozana yakistirilan, onu söylence ürünleriyle donatan dil ürünleridir, gerçek yasaminin saptanmasinda etkin belge niteligi tasimaz. Gene kimi kaynaklara bakılırsa Misir’a gitmeden Filibe, Yanbolu, Manastir, Edirne dolaylarinda bulunmus, düsüncelerini yaymaya çalismistir.

Yasami yeterince bilinmeyen Kaygusuz Abdal’in düsüncelerini, adina düzenlenen “divan”inda toplanan siirlerinin incelenmesinden çikarmak, idrak etmek kolaydir. O, “abdallar” toplulugundandir, bir siirinde söyledigi benzer biçimde saçini, sakalini, biyigini, kaslarini kestirerek (car-darb) dolasirmis. Bu islem abdallik yoluna girmenin özelliklerinden biridir.

Kaygusuz Abdal’in siirlerinden anlasildigina bakılırsa fazlaca iyi bir ögrenim görmüs, tasavvufu tüm ayrintilariyla ögrenmis, bilhassa Islam dini mevzusunda genis informasyon edinmistir. Onun Abdal Musa ile iliskisini özetleyen emsalsiz bir öykü vardir: Alaiye Beyi’nin oglu olan ozan avlanmayi fazlaca severmis. Günün birinde ava çikinca bir geyikle karsilasmis, yayini gerip geyigi oklamis. Sirtina ok saplanan geyik kaçmaya baslamis, Alaeddin Gaybi de geyigin ardinca kosmus. Geyik, sirtindaki okla Abdal Musa Tekkesi’ne siginmis. Tekke’ye geyigin ardinca giren ozan karsisinda duran Abdal Musa’dan içeri giren geyigin kendisine verilmesini istemis. Abdal Musa ise koltugunun altina saplanan oku çikarip göstererek “Ogul, attigin ok bu mu?” diyerek Kaygusuz’a gösterince ozan kendinden geçmis, Abdal Musa’nin ayaklarina kapanarak ondan yardim dilemis, böylece tekkeye girmis, tarikata girmis.

Bu duygulu, sevecen öykünün dogrulugu, yanlisligi tartisilmaz, özünde ilkçag Anadolu dinlerinden gelen, geyigin Hititler’ce tanrisal bir varlik oldugunu bildiren bir söylence vardir. Onun

Bin batmandan olsa kazan
Ustager degil mi seviye
Hayranlik esince cana
Bengilik de gereg olur

dörtlügüne dayanilarak esrar içtigini söyleyenler vardir. 14. yüzyil Anadolu’sunda esrar içmek “abdallar” arasinda cok yaygin bir tutkuydu. Sadece, Mevlana’nin kimi siirlerinden, Sems-i Tebrizi’nin oldugu söylenen “Makalat” tan anlasildigina bakılırsa Mevleviler’de de esrar içimi yaygindi. Tasavvuf yolunu seçenlerin çogunun esrara düskünlügü bilinmeyen bir vaka degildir. Bu tutkunun nereden kaynaklandigini bilemiyoruz, sadece yaygin bir aliskanliga dönüstügü açiktir, yorum gerektirmez.

Urum Abdallari gelir dost deyu
Egnimize aba, hirka, post deyu
Hastalari gelür derman isteyu,
Saglar gelur sahim Abdal Musa’ya

dörtlügüyle baslayan kosugundan, inanca olarak Abdal Musa’ya kapilandigi, ondan el aldigi anlasilmaktadir. Yukarda anlatilan geyik olayi da bu durumu kanitlar niteliktedir. Baska bir kosugunda bulunan

Ergene’nin köprüsü
Susuzluktan bunalmis,
Edirne minaresi
Egilomis su içmege

dörtlügüne dayanilarak Edirne yörelerini dolastigi sonucu çikarilmaktadir. Burada geçen “Edirne minaresi” nden anlasildigina bakılırsa, o dönemde Edirne ilinde mühim camiler vardi, üstelik bir akarsu kiyisindaydi. Kaygusuz Abdal, adinin “Gaybi” oldugunu “Dolabname” adli uzun siirinde söyler:

Alai Gaybi bundan tekke kılmaz
Hak’in fazlıdurur sadece dayagı
Sabır seccadesin altına almış

Tevekkülden kuşanmıstır kuşağı
Sözünü Kaygusuz arife söyle
ne bilsün sükkeri dana buzağı

Demek siirlerinde tapsirmasi olan “Kaygusuz” ile hususi adi olan “Gaybi” yi beraber kullanmistir. Onun “Sarayi” tapsirmasini kullandigi siirleri de vardir. Bu degisik adlari niçin seçtigini bilmiyoruz. Ününün, yasadigi çagda bile, yayginligina karsin yasami mevzusunda kafi bilginin bulunmayisini açiklamak kolay degildir. Kendisi de, siirlerinde, doyurucu informasyon vermiyor. Onunla ilgili kaynaklarda da güvenilir özellikte informasyon yoktur. Siirlerinin incelenmesinden fazlaca gezdigi, fazlaca kimse tanidigi anlasiliyor, sadece bu da bir yorum olmaktan öteye geçemez. Bir yerde:

Kelebek bugday ekmis
Manisa ovasina

derken Manisa ilini, baska bir yerde de, gene alayci, güldürücü bir tutumla:

Kertenkele derilmis
Dile Kirim geçmege

benzer biçimde dizeler söylemesine bakarak bu yöreleri gezdigi sonucunu da çikarabiliriz fakat netice degismez, yasaminin gerçegi gene karanlikta kalir. Burada arastiriciya düsen baslica vazife, bu meşhur ozanin ürünlerine dayanarak kisiligini, dilini, basari asamalarini, düsüncelerini açiklamaktir.

Kaygusuz Abdal’in birkaç siirinde kadindan, birisinde açikça karisindan yakindigi görülür, buna dayanarak iyi bir evlilik geçirmedigini söyleyecek durumda degiliz; alayci, yerici, güldürücü dili kimi mevzularda güvenilir bir yargiya varmayi engeller. Bektasilik’te Haci Bektas Veli’ye yorulan bir vakadan (Kadincik Ana’nin esi degil de can yoldasi oldugundan) onun evlenmedigi sonucunu çikarmak, yalniz (mücerred) yasadigi yargisina varmak da pek tutarli degildir. … Gene siirlerinde geçen yer adlarina, yöre özelliklerine dayanarak onun yasami süresince fazlaca yer gezdigini, gezdigi yerlerin dogal konumlarini, özelliklerini halkinin begenilerini, yiyeceklerini, giyim kusamlarini yansitan dizeler ilginçtir. Bu ozan siirlerinde adlari geçen bölgeleri gezmis, görmüsse, dogayi seven, degisik bölge insanlarini tanimaktan, onlarla iliski kurmaktan kivanç duyan bir seyyah niteligi tasir. Eski yazinimizda, ozanlarla, yazarlarla, sanatçilarla, düsünürlerle ilgili olaylari dogal ölçüler içinde anlatma gelenegi dogmamistir, bundan dolayı üstünde çalisilmak istenen kisiyi açik gerçegiyle anlama olasiligi azdir. Bu konulari içeren “tezkire” adli yasamöyküleri yapitlarinda insanin ayagi topraga basmaz, hep yükseklerde, bosluklarda dolastirilir. Buna bir de “vilayetname”, “menakibname” benzer biçimde söylence nitelikli yapitlar katarsak isin içinden çikilmaz, gerçek olayin saptanmasi olanaksiz duruma gelir. Yazar, yasamini anlatmak istedigi kisiyi, oldugu benzer biçimde degil de, düsledigi benzer biçimde anlatmayi sever, yasanmamis bir olayi yasanmis göstermekten kendini alamaz. Kaygusuz Abdal’in durumu da azca cok aynidir; yasanmis olayi yakalamak için elimizde güvenilir belge yoktur.

İsmet Parlak zeka Eyüboglu -Kaygusuz Abdal

Kaygusuz Abdal’ın Yaşamı

Kaygusuz Abdal’in asil adi Alâeddin Gaybî’dir. Padisah II. Murat (1421-1451) döneminde ve 1341-1444 yillari arasinda yasadigi, babasinin Hüsameddin Mahmud oldugu söyleniyor. Dogdugu, öldügü yer ve yil kati olarak bilinmiyor. Menkibeye bakılırsa yasami söyle: Gaybî, Alaiye (Alanya) Beyi’nin oglu imis. Iyi bir ögrenim görmüs. Bigün yaraladigi bir geyigi kovalarken Abdal Musa’nin Elmali’daki dergahina varmis. Dervislerden geyigi sormus. Abdal Musa, koltugunun altina saplanan oku göstererek, “Ogul attigin ok bu mudur?” diye sormus. Sasirip üzülen Gaybî, onun ayaklarina kapanmis, tekkesine kul olup Kaygusuz adini almis. Kirk yil orada hizmet etmis. Bektasiligin ululari arasina girmis. 1424-1430 yillarinda Rumeli’yi dolasmis. Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastir’da bulunmus. Ondan sonra Hacca gitmis. Misir’a gönderilerek kurdugu tekkeye seyh olmus. Ünü Islam dünyasina yayilmis. Ölünce, Mukattam daginda bir magaraya gömülmüs…

Abdal Musa benzer biçimde halifesi Kaygusuz Abdal da Bektasi edebiyatinin kurucularindan sayilir. Yunus Emre’nin açtigi yolda yürümüstür. Hem aruz, hem de heceyle yazmistir. Tasavvuf felsefesine yaslanan siirlerinde ince bir alay görülür. Yobazlikla hem sofulugu nükteli bir anlatimla taslar. Tekerlemelerle beslenen temiz bir dili ve kivrak, tatli, emsalsiz bir deyisi vardir. Birkaç siirinde Serâyi, Miskin Serâyi, Kul Kaygusuz ya da Miskin Kaygusuz mahlasini kullanmistir.

Eserleri: Divân, Sarây-nâme, Minber-nâme, Dil-güsâ, Gevher-nâme, Budala-nâme, Mesnevi, Muglâta-nâme, Esrâr-i Hurûf, Vücûd-nâme

KAYNAKÇA

  • Sadettin Nüzhet, Bektasi Siirleri (1930)
  • Muhtar Yayladagli, Kaygusuz Abdal, Yaşamsal ve Nefesleri (1939)
  • Vehbi Lütfi Salci, Türk Folklor Arastirmalari Dergisi (Agustos-Aralik 1949, Subat 1950)
  • Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Siiri Antolojisi (1968)
  • Abdülbaki Gölpinarli, Türk Tasavvuf Siiri Antolojisi (1972)
  • Cahit Öztelli, Bektasi Gülleri (1973)
  • Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal (1981)
  • Atilla Özkirimli, Alevilik-Bektasilik Edebiyati (1985)

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer