Prens Sabahaddin | Türk Dili ve Edebiyatı

 

Mehmed Sabahaddin (d. ‎13 Şubat 1879, İstanbul – ö. 30 Haziran 1948, Neuchâtel/İsviçre), Siyasetçi, Sosyolog ve düşünür.

Prens Sabahaddin

Prens Sabahaddin Kimdir?

Prens Sabahaddin, 1879 senesinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Aslolan adı Mehmet Sabahaddin’dir. Babası Damat Gürcü Halil Rifat Paşa’nın oğlu, Osmanlı Adalet sarayı nazırlarından Mahmud Celaleddin Paşa, anası Sultan Abdülmecid’in kızı, Sultan II. Abdülhamid’in kız kardeşi, Seniha Sultan’dır.

Kendisine yerli kaynaklarda annesinden dolayı “Sultanzade”, Batılı kaynaklarda ise “Prens” denilmiştir. 30 Haziran 1948 senesinde Neuchâtel/İsviçre’de vefat etmiştir, naaşı bir süre sonrasında İstanbul’a getirilerek Eyüpsultan aile kabristanına defnedilmiştir.

Eğitimi, Fransa ve Görüşlerinin Oluşması

Prens Sabahaddin, kardeşi Lütfullah ile beraber bir taraftan Kadıhanlı Güvenli Efendi, Adanalı Şaşkınlık, İsmail Safa, Sadık Beliğ, Muallim Feyzi, Hüseyin Daniş şeklinde mühim şahsiyetlerden Arapça ve Farsça eğitim alırken bir taraftan da biyoloji, fizik, astronomi şeklinde değişik bilim dalları üstüne eğitim almıştır.

Babasının Berlin- Bağdat demiryolu mevzusunda Almanya’ya karşı İngiltere lehinde emekler yapması sebebiyle 1899 senesinde Fransa’ya gitmek zorunda kalan Prens, Frederic Le Play ve Emile Durkheim’ın fikirleri ile tanışmış ve hususi teşebbüsü esas alan Le Play ekolünden etkilenmiştir ve Edmond Demolins’in kurduğu La Science Sociale cemiyetinin faaliyetlerine iştirak etmiştir. Edmond Demolins’in fikirlerinden etkilenerek de “Girişim-i Kişisel” fikrini geliştirmiştir. Osmanlı’nın ilerlememesi ve “hasta adam” olarak anılmasının önüne geçebilmek için adem-i merkeziyetin kullanılması icap ettiğini savunmuştur. Jön Türkler hareketinin içinde yer almıştır.

Girişim-i Kişisel (Kişisel Girişim)

Prens Sabahaddin, Le Play ekolünün, bilhassa etkilendiği ve tanışma fırsatı bulmuş olduğu Edmond Demolins’in fikirlerinden yola çıkarak bireyci (ferdiyetçi) faaliyetin toplumsal hayata yerleşmesi için uğraşmış bir sosyologdur. Dönem hakim olan memuriyet ve merkeziyet zihniyetinin Osmanlı’ya zararının dokunduğunu sadece ferdin merkeze alınarak (adem-i merkeziyet)  Osmanlı’nın içinde bulunmuş olduğu negatif durumdan çıkabileceğini savunmuştur. Osmanlı içinde servetin, gücün ve iktidarın deposu padişahtı fakat Prens Sabahattin’e bakılırsa, devletin ve milletin temelini insan (adem) oluşturmaktadır. Bu sebeple ilk olarak fertlerin tek tek geliştirilmesi, iç işlerde ve ticarette özgür bırakılması; dış işlerinde ise devlete bağlı olması ve merkeze ilişkin pek oldukça yapının taşraya taşınması gerekmekteydi zira sadece bu şekilde Türk, Arap, Ermeni, Arnavut ve Rumlar bir arada tutulabilirdi. Bu düşünce, ilk kere 14 Eylül 1908’de Ahrar Fırkası’nın kurulması ile siyasal platforma taşınmıştır.

Prens,  1909’da iktidarı yakalayan İttihat ve Terakki yönetiminden kişilere ricalarda bulunarak Osmanlı’nın Balkanlarda bir harbe girmemesi mevzusunda uyarılarda bulunmuştur fakat istediği karşılığı alamamıştır. Son umar olarak Padişah V. Mehmed Reşad’a başvurmuş, olası olarak Balkanlarda çıkacak ve büyük can, mal, toprak kayıplarına sebep olacak harbe girilmemesi icap ettiğini söylemiştir. Padişah “Müsterih olunuz oğlum, Devlet- i Osmaniye bu şekilde bir harbe engel olmak için her türlü tedbiri alacaktır.” diyerek onu teselli etmiştir fakat verdiği sözü yerine getiremeyerek harbe girmek durumunda kalmıştır. Osmanlı ordusu, kendisine karşı peş peşe harp açan Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Karadağ orduları karşısında ağır bir yenilgi almış Çatalca’ya kadar çekilmek zorunda kalmıştır. Prens Sabahaddin 10 Kasım 1912 tarihinde V. Mehmed Reşad’a takdim etmiş olduğu arizasında bu yenilgiyi “Balkanlarda uğranılan bu büyük hezimetin sorumlusu yabancı güçler değildir. Tam tersine en büyük sorumluluk, merkeziyetçi anlayışa sıkı sıkıya bağlı olan Hükümettedir. Osmanlı İmparatorluğu koyu bir merkeziyetçilik anlayışı ile adeta durağanlaşmış ve gelişmelere ayak uyduramaz hale gelmiştir” şeklinde analizde bulunmuştur.

Jön Türk Hareketleri ve Prens Sabahaddin

Jön Türk Kongresi, Paris, 1902 (Prens Sabahaddin Önderliğinde, Osmanlı Hürriyetperveran Kongresi)

Jön Türk (Young Turks) adı ilk kere 1828 senesinde Charles MacFarlene tarafınca Osmanlı’nın genç nesline atıfta bulunma için kullanılmıştır sadece zaman içinde, bilhassa XX.yy başlarında II. Abdülhamid’in Müslüman muhaliflerine atıfta bulunmak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır.

Jön Türk hareketi Avrupa’nın çeşitli yerlerinde dağınık şekilde etkinlik göstermekteydi 4-9 Şubat 1902’de Prens Sabahaddin’in önemi rol oynadığı ve tüm bu dağınık faaliyetlerin bir arada toplanması amacıyla I. Jön Türk Kongresi gerçekleştirildi. Türk, Arap, Arnavut, Ermeni, Yunan ve Bulgar temsilcilerden kırk ile kırk yedi içinde delege iştirak etmiştir. Prens Sabahaddin Bey kongrenin açılış konuşmasında; Osmanlı İmparatorluğu’nun, II. Abdülhamid’in merkeziyetçi ve otoriter yönetim tarzından dolayı fena yönetildiğini, imparatorluk sınırları içindeki gayr-i Müslim vatandaşların ayırım gözetilmeksizin eşit kabul edilmelerini ve bu hususun internasyonal anlaşmalarla güvence altına alınması icap ettiğini ifade etmiştir. Ortalama beş gün devam eden kongrede iki değişik görüş ortaya atılmıştır. Birinci görüşe bakılırsa, kurultay ve yayınlarla meşruti bir sistemin gerçekleştirilmesi mümkün görünmemektedir. Bu yüzden askeri kuvvetlerden destek alınması fakirlik halini almıştır. İkinci görüş ise yabancı müdahalenin gerekliliği üstünde durmuştur.

Jön Türkler’in önde gelenlerinden Ahmet Rıza, Dr. Nazım ve Yusuf Akçura Bey şeklinde kişiler yabancı müdahalesi fikrine şiddetle karşı çıkmışlardır. Anlaşmazlığın giderek büyümesi üstüne Jön Türk hareketi, Ahmet Rıza Bey ve Prens Sabahaddin Bey Grupları olarak ikiye bölünmüştür. Netice olarak kendisi bu kongrede başkan olmasına karşın istediği sonucu elde edememiştir ve Girişim-i Kişisel ve Adem-i Merkeziyyet Cemiyeti’ni kurmuştur.

Cemiyetin gösterim organı olarak Paris’te Ahmet Agayef, Reşat Mehdiyev ve Güvenli Hüseyinof ile beraber Terakki gazetesini çıkarmaya adım atmıştır. II. Abdülhamid’in tahttan indirilip yönetimine son verilmesi amacıyla 27 Aralık 1907’de II. Jön Türk Kongresi’nin de toplanmasına öncülük etmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanı ile öteki yönetim muhalifleri ile beraber o da İstanbul’a döndü ve görüşleri doğrultusunda kurulan Ahrar Fırkasının mensupları ısrar etse de etken siyasete atılmadı.

II. Meşrutiyet’in ilanından sonrasında merkeziyetçi anlayış, adem-i merkeziyetçilere karşı ezici bir üstünlük sağlamıştı. Bu durumu kabullenemeyen Prens Sabahaddin Bey, İttihat ve Terakki’ye karşı büyük bir siyasal mücadeleye girişmiştir. Bu savaşım ilk olarak, 31 Mart Vakası’nda kendini göstermiştir. Prens Sabahaddin Bey, Ahrar Fırkası ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti ile beraber 31 Mart Vakası’nın başlamasında mühim rol oynamıştır. Bu sebeple Hareket Ordusu’nun duruma el koymasının arkasından oluşturulan sıkıyönetim mahkemelerince tutuklanmıştır. Sadece Anası Seniha Sultan’ın, İstanbul İngiltere Büyükelçiliğinin ve İttihatçıların İstanbul Muhafızı Cemal Bey’in çabalarıyla özgür bırakılmıştır.

Yaşanmış olan başarısız darbe girişiminin arkasından mücadelesine siyasal platformda devam etme sonucu alan Prens Sabahaddin Bey, bu tarihten itibaren İttihat ve Terakki’ye karşı oluşturulan tüm siyasal oluşumlara ya bizzat katılmış, ya da dışardan destekleme yoluna gitmiştir.

1913 senesinde adının Mahmud Şevket Paşa suikastına karışması yüzünden yine tutuklandı, özgür kalınca Paris’e firar etti ve I. Dünya savaşının patlak vermesi ile son kabul eden İttihat ve Terakki yönetimden sonrasında tekrardan ülkeye geri döndü. Bu geri dönüş uzun sürmedi ve Osmanlı hanedanı mensuplarının ülke dışına gönderilmesi sonucu sebebiyle ulusal mücadeleyi desteklemesine karşın 1924 senesinde yurt dışına çıkmak mecburiyetinde bırakıldı.

Yurt haricinde da Türkiye’nin siyasal ve tutumsal mevzuları hakkında yazılar yazmayı sürdürdü ve ömrünün son yıllarında İsviçre’de yoksulluk içinde yaşadı ve 30 Haziran 1948’de İsviçre’nin Neuchatel nahiyesine yakın bir köyde vefat etti.

Prens Sabahaddin’in Eserleri:

  1. Umum· Osmanlı Yurttaşlarımıza (Paris 1901, Prens Lütfullah’la beraber, I. Jön Türk Kongresi’ne çağrı broşürü),
  2. Girişim-i Kişisel ve Tevsi-i Me’zuniyyet Hakkında Bir İzah (İstanbul 1324),
  3. Girişim-i Kişisel ve Tevsi-i Me’zuniyyet Hakkında İkinci Bir İzah (İstanbul 1324), Mesleğimiz Hakkında Üçüncü ve Son Bir İzah (İstanbul 1327),
  4. Türkiye Iyi mi Kurtarılabilir: Meslek-i İçtima-i Programı (İstanbul 1334) .
  5. Eserlerinin tamamı Gönüllü Sürgünden Mecburi Sürgüne – Tüm Eserleri (haz. Mehmet Ö. Alkan, İstanbul 2007) adıyla tek bir ciltte yayımlanmıştır.

Kitaplarından Alıntılar:

  • Fakat serseriler çoğunlukla bulanık sularda avlanırlarmış, politikacılarımız berrak sularda avlanmıyorlar ya! (Türkiye’ye Son İkaz: İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık Mektuplar)
  • Fakat ahlaksızlığın damarlarına işlediği bir milleti hiçbir şey kurtaramaz. (Türkiye’ye Son İkaz: İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık Mektuplar)
  • İktidar mevkiine gelen partiler, istedikleri kadar kanunlar yapsınlar; millet fertleri onları başarıyla uygulayabilecek bir kabiliyet ve terbiyeye haiz olmadıktan sonrasında bu kuru kanunlardan yarar beklenebilir mi? Bir cemiyeti cemaat icra eden kanun değil, bir kanunu kanun icra eden cemiyettir. (Türkiye’ye Son İkaz: İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık Mektuplar)
  • Tanzimat döneminde 1789 devrimi parolası olan özgürlük, eşitlik, insan hakları şeklinde kavramlar, bir kutsallık kazanmış ve bu akış içinde yetişen genç Osmanlı aydınları, İmparatorluğu kurtaracak yolun eşitlik ve özgürlük yolu olduğu, tüm kötülüklerin temelinde “İstibdat İdaresi”nin bulunduğunu benimsemişlerdir. (Türkiye Iyi mi Kurtarılabilir)
  • Batı Uygarlığını doğuran yapı; hususi yaşamı, yönetim yaşamının, devletin koruyuculuğu, gözcülüğü ve baskısı altında bulunduran “bütüncü” akımın değil, tersine, yönetim yaşamını, hususi yaşamın gözcülüğü altında bulunduran “bireyci” akımın ürünüdür. (Türkiye Iyi mi Kurtarılabilir)
  • Biz, yalnız yönetim şeklimizin düzeltilmesini istemek, yurttaşlarımıza ne olduğu belirsiz bir birlik teklif etmekle kalmıyoruz, aslolan, geçim şeklimizin düzeltilmesi lüzumunu anlatmak; birincideki fenalığın ikincideki noksanlardan kaynaklandığını göstermek; maddi-manevi tembelliğimize karşı kamuoyunda güçlü bir tepki oluşturmak istiyoruz. Bir Abdülhamit’i ortadan kaldırmakla toplumsal ve bireysel özgürlüğü hiçbir zaman sağlayamayız. Sefaletimizin esas sebeplerini keşfedip giderilmesi çaresine dört elle sarılmadıkça bugünkü Abdülhamit’in yeri hiçbir vakit boş kalmaz; o gider, yerine başkaları geçer. (Türkiye’ye Son İkaz: İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık Mektuplar) 

Kaynakça

  • Bayraktar, B. (1996). Günümüzde Tekrardan Değerlendirilmesi Ihtiyaç duyulan Bir Düşünür: Prens Sabahattin Bey. Tarih Araştırmaları Dergisi18(29), 51-61.
  • Uçman, A. Prens Sabahattin. İslam Ansiklopedisi. 34.cilt, 341-342.
  • ARTUÇ, N. Prens Sabahaddin Bey’in, Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın Yanında Birinci Dünya Savaşına Girişini Engelleme Çabaları. BELLETEN81(291), 619-642.
  • Hanioğlu, Ş. Jön Türkler, İslam Ansiklopedisi. 23.cilt, 584-587

(Toplam: 10, Bugün: 1 )

Site Footer