Süreyya Berfe | Türk Dili ve Edebiyatı

Süreyya Berfe ( d. 1943, İstanbul) Ozan ve yazar.

Süreyya Berfe, 1943’te İstanbul’da dünyaya geldi. Aslolan adı Süreyya Kanıpak. 1960’ta Çanakkale Lisesi’ni tamamladı. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Kısmı’nde tahsil gördü. İstanbul’da yayınevlerinde, reklam şirkelerinde çalıştı. Metin yazarlığı yapmış oldu.

İlk şiiri Düzlem Dergisi’nde 1963 senesinde gösterildi. 1966’dan başlayarak Papirüs, Şiir Sanatı, Soyut şeklinde dergilerdeki şiirleriyle tanındı. Türkiye Ulusal Öğrenci Federasyonu’nun açmış olduğu yarışmada “Kasaba” adlı şiiri birincilik kazanınca ünlendi.

İkinci Yeni akımı etkileriyle şiir yazarken, toplumsal olayların yoğunluk kazanması ve Nâzım Hikmet‘in eserlerinin üst üste yayınlanması sebebiyle yön değiştirdi. 1960 kuşağı olarak anılan İsmet Hususi, Ataol Behramoğlu, Refik Durbaş, Egemen Berköz şeklinde şairler içinde yer aldı. Fakat oldukca kökenli şiir duyarlılığıyla siyaseti ve ideolojiyi dolaysız şekilde üstlenmedi.

Anadolu’yu tüm karmaşası ile tanıtma özlemiyle ve Türk şiirinin eski kaynaklarını değerlendiren birikimiyle dikkat çekti. Eserlerinde tutarlı bir çağrışım zinciri, tutarlı bir görüntü sevgisi ve her şeye bakmak isteyen bir derviş seçimi sezilir.

Süreyya Berfe’nin Eserleri

ŞİİR:

  • Gün Ola (1969)
  • Savrulan (1971)
  • Yaşam İle Şiir (1980)
  • Ufkun Haricinde (toplu şiirler, 1983)
  • Şiir Emek harcamaları (1992)
  • Ruhumun (1998)
  • Kalfa (1999)
  • Seçme Şiirler (2001)
  • Nâbiga (2001)
  • Seni Seviyorum (2002)
  • Foklar Söylemiş oldu Ben Yazdım (2005)
  • Çıkrık (2008)

ÇOCUK KİTABI:

  • İlkokullar İçin Matematik (1976)
  • Çocukça (Çocuk kitabı) 1982
  • Tamamlanmamış Alfabe (2003)

ÖDÜLLERİ

Süreyya Berfe’nin Şiirlerinden Örnekler

Hepsi O Kadar

Gidilir gelinir.
Bir ihtimal sağ salim dönülür, hepsi o denli.
Günler geceler acele geçer.
Acele geçmez şaşkın bir çocuğun hüznü
Vapurlar, otomobiller, karlar acele geçer.
Ayrılık da hasret de her şey…
Herşey acele geçer
Ve birden gün ağarır.
Hepsi o denli.
Gidilir herhalde gelinir.
Tüm gün denize bakmak kadar.
Bir ihtimal ayvalar çürür.
Birşeyler kurur, atılır.
Nedir ki uzakta olmak
Ardahan’da boş duran bir ev
Hiçbir vakit suyu olmayacak bir kuyu
Unutulur, kalır. Hepsi o denli.
O denli anlayabilmek
O denli çömez
O denli toy
O denli ilk
O denli yeni
Ey uğursuz yolculuklar
Ey yıldızsız samanyolu
Tekrar asla olmayacaksınız.
Bu sebeple yarım ve yaralı kalan
Bir akşam, yemin etmiyorum fakat
Minimum günlerce, günlerce kanar.
Gidilir, gelinse de gidildiği şeklinde değildir.
Hepsi o denli.

Sevgili Dostum

1.
Gözlerinin rengi şeklinde
Yüreğinin rengi şeklinde
Saçların da kendi renginde

Fakat ben, ellerini gördüm ilkin
Toplayan, halleden, onaran ellerini
Dokunduğuna nefes aldıran
Telâşlı, usta, sevecen ellerini

Geç anladım ve inandım
Her gün daha oldukca inanıyorum
Ellerin, güzel işlerin karıncası
Ellerin, ellerden bıkmış ellerime sığınak

2.
Yüzünün rengi şeklinde
Dudaklarının rengi şeklinde
Saçların da kendi renginde

Fakat ben, özverini gördüm ilkin
İçinden çavlan şeklinde dökülen özverini
Hep koşan, yürümeyi bilmeyen
Hesapsız, gücendirmeyen, saydam özverini
Neye uzansa dirilten
Susan, hüzünlenen, sıcak özverini

Geç anladım ve inandım
Gün gün daha oldukca inanıyorum
Özverin, güzel işlerin arısı
Özverin, sözcüklerden yılmış kafama barınak

3.
Derinin rengi şeklinde
Sesinin rengi şeklinde
Saçların da kendi renginde

Fakat ben, seni gördüm ilkin
Gülen, yaşayan, bilen seni
Körpe bir söğüt dalı şeklinde çırpınan
Durduğu yere can veren
Gönüllü, duyan, seven seni

Geç anladım ve inandım
Şimdi daha oldukca inanıyorum
Sen, yaşamın ablası
Saf olan her şeyin mayası
Sen, eşyalardan usanmış kalbime dayanak

4.
Sevgili dostum benim
Sana ‘sevgili dostum’ diyorum
Budur, bizim anladığımız sevdanın tanımı
İşte sana bir aşk şiiri
İçinde ‘sevgilim’ sözcüğü geçmiyorsa
Suçun yarısı senin
Bu sebeple, ben de bizlere yaraşanların sözcüğünü değil
Kendisini seviyorum senin şeklinde

Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu

Bitkinlikten başım düşüyor
Gökte kanadı ayrıç ayrıç bir kırlangıç
Dere şeklinde geçiyor içerimden
Ekmek kurumuş
Zeytin çekmiş yağını
Yürüdüm yutkuna yutkuna
Toza belendi miğdem
Gözlerim soldu
Armuda vardım yüksek
Bostana vardım ellerin
Köy yaşam şeklinde ırak
Dönendim durdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu

Taze yavrum kan kusuyor
Dışarda eli kırbaçlı bir rüzgar
Hançer şeklinde geçiyor yüreğimden
Tezek tükenmiş
Oda çekilmiş sıcağını
Düşündüm tütünü sara sara
Ağuyla dağlandı ciğerim
Yüzümün rengi durdu
Avrada baktım ağlıyor
Komşuya vardım susuyor
Kasaba devlet şeklinde ırak
Yol kapalı
Kalktım oturdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu

Amerikan buğdayı verimli olmuyor
Ötede bizim buğdaydan sapsarı bir ırmak
Güneş şeklinde geçiyor düşlerimden
Öküzler zayıflamış
Toprak çekmiş elini
Eridim hilal oldum
Sele karşı terim
Gücüm dondu
Tüccara vardım ürkek
Yakın köye vardım bakmıyor
Geçim bir kanlı tuzak
Sormuş oldum sordurdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu

Şehre inince keyfim kaçıyor
Her yerde yüzüme çarpan bir tokat
Eski bir kin şeklinde geçiyor gözüm önünden
Kapılar kapanık
Hükümet çekmiş ayağını
Bekledim köle oldum
Yere yapıştı dizlerim
Umuduma set kondu
Valiye vardım korkak
Başkana vardım gülüyor
Bir ihtimal çıkar diye evrak
Sustum oturdum
Bir dost bulamadım
Gün akşam oldu.

Gitmiyor

Sen olmadan gitmiyor
taptığım yalnızlık bile.

Sen olmayınca gitmiyor
yenilerini tanıdığım acılar bile.

Sen olmadan gitmiyor
bıktığım, usandığım ölümler bile.

Sen olmadan gitmiyor
sokağa atılmış bir köpeğin hüznü bile.

Sen olmadan gitmiyor
nar ağacının altına çekilmek bile.

Yitik

Seni yitirmedim, kaybettim.
Cep saatimi yitirdim, seni kaybettim.
Gökyüzünün herhangi bir yerinde
herhangi bir gökyüzünde
kaybettim seni.

Kim kimi buldu ömründe?
Hepimiz başka bir günü düşündü.
Şu şekilde ya da bu şekilde
ömründe olmayan dünü düşündü.

Yeryüzünde derhal şurda
kaybettim seni.
Telaşla, korkuda kaybettim.
Hüzünde, coşkuda kaybettim.
‘Mutluluktan ölebilirim’ dedin, kaybettim.

Kim kimi tanıdı ömründe?
Hepimiz başka bir durumu düşündü.
Şu şekilde ya da bu şekilde
ömründe olmayan umudu düşündü.

Kaybolan ne var ise onlarda, onlarla
geçen günlerden birinde, geçmişte
kaybettim işte, vakit sustu.
Zifiri karanlık bir mağarada
ürkek bir yosun ışıdı, kayboldu.

Son Ayların Şiiri

Ben sevince yeryüzü arınır
Yüzüme vurur gölgesi
Yüreğim aşkla beslenen başaktır
Açılır
Soymak ister kabuğundan bedeni

Ben ağlayınca serçeler uçar
Dünya küçülür gözümde
Durur önümde bir hüzün serpintisi
Yayılır
Yıkmak ister acıdan kuleleri

Ben gidince öfkem ayaklanır
Dindiremez onu çocuklar bile
Köpürür taşar fakat yalnız kalır
Morarır
Yalnızlığın verdiği sessizlikle

(Toplam: 38, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer