Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir

 

Tutsak Şehrin İnsanları – Kemal Tahir

Kemal Tahir‘in ilk basımı 1956 senesinde meydana getirilen romanı. Yapıt, yazarın Mütareke periyodu (1918-1922) aydınlarını anlattığı “Tutsak Kent” triosunun ilk kitabıdır.

Romanın Mevzusu

Özetlemek gerekirse Birinci Dünya Savaşı esnasında İstanbul’daki sivil aydınların durumunu mevzu edinir.

Romandaki Olayların ve Kahramanların Değerlendirmesi

Ana kahramanlar: Kamil Bey, Nermin Hanım, Ayşe, Fuat Bey, Nedime Hanım, İhsan Bey, Ahmet Bey, Niyazi Ağabey, Ramiz Efendi ve Fatma Hanım’dır.

Kamil Bey: Abdülhamid’in en varlıklı vezirlerinden Selim Paşa’nın tek çocuğudur. Genç yaşta oldukça büyük bi mirasa konmuş ve yaşamının büyük bölümünü yurt haricinde geçirmiştir.

Nermin Hanım: Kamil Bey’in eşidir. O da bir Paşa kız evladıdır. Maddi içsel hiçbir zorlukla karşılaşmamış, bolluk içinde yaşamıştır. Sadece babası ansızın öldüğünde kumar borçlarından dolayı varlıkları yağma edilmiştir. O dönemde karşısına çıkan Kamil Bey ile evlenerek yaşamını düzene sokmayı amaçlamıştır.

Ayşe: Kamil Bey ve Nermin Hanımın tek çocuğudur. İspanyada dünyaya gelmiştir ve İstanbul’a döndüklerinde altı yaşına gelmiştir. Minik yaşına karşın bir genç kız benzer biçimde girişken, hoş söyleşi ve bilgilidir.

Fuat Bey: Kamil Bey’den dört yaş büyük Galatasaray’da birlikte okudukları bir tanıdığıdır. Mahir Paşa’nın erkek evladıdır. Bağlarbaşı’ndaki köşkün komşusudur.

İhsan Bey ve Ahmet Bey: Kamil Bey’in Galatasaray Lise’sinden derslik arkadaşlarıdır.

Nedime Hanım: İhsan Bey’in eşidir.

Niyazi Ağabey: İhsan Bey, Ahmet Bey ve Nedime Hanım’ın Anadolu’ya yaptıkları yardımlar için aracılık icra eden en mühim yardımcıları ve güvenilir dostlarıdır.

Ramiz Efendi: Mütareke’den sonrasında muharebeye geri dönmemiş ve Anadolu’ya yardım etmek için çalışan bir yedek subaydır.

Fatma Hanım: Ramiz Efendi’nin karısıdır. Eğitimsiz sadece son aşama yürekli ve yurtsever bir hanımdır.

Romanın Özeti:

1914 I. Dünya Savaşı karışıklığından iki yıl kadar sonrasında Kamil Bey, karısı Nermin ve kızı Ayşe ile beraber İstanbul’a döner. Cenk yılları süresince yurtdışında mülklerinin bazılarını satarak geçindiği için bir miktar para sıkıntısı çekmektedir. İstanbul’a döneceklerini öğrenen Nermin Hanım’ın halası ve eniştesi israrla kendilerini köşklerinde konuk etmek isterler. Kamil Bey’de kabul eder. İstanbul’a kendilerini getiren vapur Çanakkale’de durduğunda limana inen Kamil Bey İstanbul’un içinde bulunmuş olduğu acı durumu daha iyi öğrenme fırsatı bulur. Kent yangın yeri halindedir. Kuçuk kız evlatları sefaletten kendilerini satmaktadır ve bulaşıcı hastalıklar giderek yayılmaktadır. Vatanın felaketine dayanamayan subay ve memurların bazıları intihar etmektedirler.
Nermin Hanım’ın halası ve eniştesi son aşama büyük ve heybetli bi köşkte oturmaktaydılar. Enişte Bey, işgal kuvvetlerinin ileri gelenleri ile ortaklık içinde olan, gönülden Padişaha bağlı, vatanseverlik duyguları gelişmemiş, her şeye yalnız tecim gözüyle bakan bir insandır. Kamil Bey’i Kerkük’deki topraklarını İngilizlere satması için ikna etmeye iş yapmaktadır;sadece Kamil Bey bu emrivakiyi kabul etmez ve en kısa zamanda kendi evine taşınmaya karar verir.

Serencebey’deki konakla, Çengelköy’deki yalı yanmış olduğundan Bağlarbaşı’nda bulunan oldukça uzun senelerdir bakım görmemiş köşkü onarım ettirerek orada yaşamayı planlar. Köşkün tamiri esnasında eski arkadaşı Fuat Bey’le görüşür ve o’nun başına gelen bir yıkım neticesinde yaşamını tamamen değiştirerek bir kadiri dervişi bulunduğunu öğrenir. Fuat Bey İtalyan olan karısının, çocuğunu da yanına alarak başka birine kaçması yüzünden çocuğunu da yitirmiş olmanın acısıyla derviş olmaya karar vermiştir. İki senelik derviş Fuat Bey’le, iki senelik yoksul Kamil Bey köskün tekrardan yapılmasında yazgı birliği yaparlar. Birbirlerine yaşam görüşlerini anlatarak etkilerler.

16 Mart 1920’de işgal altında olan İstanbul yeniden işgal edildi. İngilizler İstanbul’u ikinci kez işgal ederken Eskişehir ve Afyonkarahisar’daki askerlerini geri çektiler. Osmanlı yanlısı olanlar sanki İstanbul’u Kuvayi Milliyeciler işgal etmişler benzer biçimde Anadoluya ateş püskürmekteydiler. Bazaıları içinse son ümit Anadoludaydı. Kamil Bey ömründe Yakacık’tan öteye geçmemiş bir İstanbullu olduğundan Anadolu hakkında hiçbir fikri yoktu. ve bu düşünceye bu sebeple katılmıyordu. Anadolu’dan Mustafa Kemal ile ilgili bazı haberler geliyordu. İstanbul’da aydınlar bazı dernekler vesilesiyle Anadolu’ya yardım gönderiyorlar, subaylar gizlice Anadolu’ya kaçıyorlardı. Kamil Bey yurtsever olmanın neyi gerektirdiğine hala karar verememişti. Bu dönemlerde karşısına Galatasaray Sultani’sinden derslik arkadaşı Ahmet Bey çıktı. Ona arkadaşları İhsan’ın yedek subay olarak harbe gitmiş, beş kere yaralanmış, büyük yaralar göstermiş, tutsak düşmüş, kurtulup ulaşınca minik bir ana para uydurup bi mecmua çıkartmaya başlamış, Kuvayi Milliye’yi tuttuğu için mimlenmiş, üstüne işlemediği bir kabahat atılarak on yıl kürek cezasına çarptırılmış bulunduğunu söyledi. İhsanın karısı Nedime Hanım’ın dergiyi çıkartmaya devam ettiğini sadece oldukça güçlük çektiğini söylemiş oldu. İhsan Bey’le Ahmet Bey, Kamil Bey’in Nedime Hanım’a destek olabileceğini düşündüler ve bunu Kamil Bey’e Ahmet Bey teklif etti. Kamil Bey’den ilk kez bir fedakarlık isteniyordu, bu şekilde bir hizmeye evvelden beri muhtaçtı. İşi sevinerek kabul etti. Derhal İhsan Bey’i Ahmet Bey’le birlikte ziyaret ettiler. İhsan kuvvetsiz düşürülmüş olduğu, mahpusa tıkıldığı halde büyük bir iş yapmakta olduğu belliydi. Kamil hayata girmeye başladığını ve bunun kendisi için iyi bulunduğunu düşünüyordu. Çıkartılan gazetenin adı Karadayı’ydı. Artık Kamil’de memleketi kavrayan, felakete karşı çıkanların yanında, arasındaydı. Elinde iyi-kötü bir cenk silahı olan bir görevli insandı. Nedime Hanımla tanıştı. Nedime Hanım kendisine gazete çıkarmaktan başka işlerde gördüklerini, mimli olduklarını bir oldukça hafiye ve sivil polisin kendilerini sık sık ziyaret ettiklerini söyledi. Ilkin onların dostlarını tanıması icap ettiğini belirtti bunlardan en önemlisi Niyazi Ağabeydi. Kamil Bey, gazetedeki emek harcama ortamını düzeltmek için evden birçok eşyayı oraya taşıttı. Antika bir Buda heykeli satarak elde etmiş olduğu parayla işe dört elle sarıldı. Her geçen gün Nedime Hanım’ın görüşlerinin, cesaretinin, vatan sevgisinin tesiri altında kalmış olarak ona fanatik oldu. Nedime Hanım hamileliği ilerlemiş olmasına karşın çalışmaya devam ediyordu. Gazete meşhur yazar ve şairlerin toplanıp, memleket meseleleri ile ilgili görüştükleri, buluştukları bir yer haline geldi. Niyazi Ağabey’den birazcık anlatmak gerekirse, kendisi seferberlliğin her cephesinde çarpışmış, Yunan’a ilk kurşunu atanlar içinde olan biridir. Oğlu rum çetelerince öldürülmüş, kızının ise ırzına geçilmiştir. Karısı Anadolu’da kaybolmuş, düşmana duyduğu kin duyduğu kin öylesine artmış ki nerede tehlikeli bir iş sezse hizemete koşar hale gelmiştir. İhsan, Nedime, Ahmet ve Kamil Bey ona sonuna kadar güvenirdi.

Bigün Ahmet Bey perişan bir halde gazeteye geldi ve acilen 50bin liraya ihtiyacı bulunduğunu, bin ton cephanenin Anadoluya gönderilmek suretiyle zorluklarla gemiye yüklendiğini, pazarlıkta ilkin 11bin lira istendiğini sadece sonrasında Rozalti isminde birinin fiyatı 50bin liraya çıkardığını, eğer aradaki farkı bulup veremezse halkın parası olan 11bin liranında yanacağını söyledi. Asla birinde metelik yoktu, borç alabilecekleri herkesi düşünüdler;fakat asla ümit yoktu. Kamil Bey nakliye şirketinin direktörünü tesadüfen, Enişte Bey’in evinde tanıdığını hatırladı ve son umar olarak onunda görüşmeye gitti. Direktör Fransızdı, Kamil Fransızlar’ın her çeşit vatanseverliği hoş görürlülük ile ödeyeceğini düşündüğünü söyleyerek durumu açıkca söyledi. Direktör esasen taşıma tutarının 11bin lira bulunduğunu aradaki fazkın Rozalti tarafınca istenmiş olabileceğini tahmin ederek onlara yardım etmeyi kabul etti. Vapur sefere çıktıktan sonrasında Rozalti’nin işine son verdi.

Nedime Hanım’ın rahatsızlanarak eve gittiği bigün Niyazi gazeteye gelmiş olarak acilen Nedime ile görüşmesi icap ettiğini söylemiş oldu. Kamil, Nedime’nin rahatsız edilemeyecek kadar hasta bulunduğunu, ne gerekiyorsa kendisinin yapacağını;artık kendisine güvenebileceklerini söylemiş oldu. Niyazi oldukça mühim bazı evrakların Karadeniz postası icra eden Gülcemal vapuruna teslin edilmesi icap ettiğini;sadece Ahmet’in bir gece evvel tutuklandığını, evrakların Nedime Hanım’da bulunduğunu söyleyerek yalnız Nedime ile bu işi halledebileceğini söyledi. Kamil ansızın aklına gelen bir yalanla Nedime’nin adada yakınlarının yanında olduğunuve sadece kendisinin ona ulaşabileceğini söylemiş oldu. Niyazi bu durumda zorunlu kalmış olarak bilgileri açıklamak mecburiyetinde bırakıldı. Niyaziyi atlatan Kamil karışık yollardan Nedime’nin evine ulaşarak durumu söyledi Nedime evrakları vapura kendisi teslim etmek istediğini, bu işe karışmamasının daha iyi olacağını söylemiş oldu. Kamil Nedime’yi de kendisinin güvenilir olduğuna ikna etmeyi başardı. İlk kez bu kadar büyük bir iş yapabileceği için kendini talihli hissediyordu. Bir oldukça zorlukdan sonrasında oldukça mühim belgelerle dolu kuru üzüm sandığını Tophane rıhtımında, Gülcemal vapurunun kahvecisi Ramiz Efendi’ye verirken kabahat üstü yakalandı.

Uzun ve yorucu sorgularda kendisine bir paşa oğlu olduğundan iyi davranıldı. Tüm suçlamaları inkar etti, belgeleri bilmediğini, Ramiz’i tanımadığını söylemiş oldu. Sorgulamayı icra eden yüzbaşı Nedime Hanım’ın elebaşı bulunduğunu bildiklerini, kendisini uzun süredir takip ettiklerini, itiraf ederse babasının hatırı için kendisini affedeceklerini söylesede Kamil Bey kessinlikle bunu kabul etmedi, sonuna kadar Nedime Hanım’ı korumaya devam etti. Yüzbaşı arkadaşlarından birinin Nedime Hanım hakkında tüm bilgiyi verdiğini, Ararat vapurunda kaçırılan cephane işi içinde onun görevli bulunduğunu bildiklerini söledi. Kamil Bey gemide cephane bulunduğunu bilmediğini, ilaç ve hastane malzemesi yüklü bulunduğunu sandıklarını bunun için Fransız direkötöre kendisinin aracı bulunduğunu, Nedime Hanım’ın suçu olmadığını söylemiş oldu. Yüzbaşı Nedime’nin bilhassa rahatsızlanarak adaya gittiğini evrakları teslim etmesi için Kamil’i kullandığını söylemiş oldu. Bu tarz şeyleri ispatlamak için bir şahitleri bulunduğunu da belirtti. Her şeye karşın Kamil, inkara devam etti. Şahitle yüzleştirilmesini istedi. Askerler şahidi getirdiler. Kamil içeri gelen bu perişan insanı tanıyamadı. Bu Ahmetti. Ahmet inanılmaz işkencelere maruz kalmıştı. Yüzbaşının söylediği her şeyi kabul etti.

Tüm suçun Nedime Hanım’ın bulunduğunu söylemiş oldu. Kamil çılgına döndü, o anda aklına gelen ilk yalanı söyleyerek, Ahmet Nedime’ye aşıktı, kendisi tutuklanınca Nedime’nin dışarda olmasına dayanamadı ve kıskançlıktan bu tarz şeyleri uyduruyor diyerek hücum etti. Ahmet her şeyi olduğu benzer biçimde bunu da kabul etti ve o akşam hapiste intihar etti. Kamil Nedime’nin adaya gitmedi öyküsünü yalnız Niyazi’ye söyledği bir yalan bulunduğunu bildiğinden gerçek ihbarcının o olduğundan emindi;fakat yinede Ahmet’i de affedemedi. Eşinin eve gelmemesinden meraklanan Nermin, hala ve eniştesinin yardımıyla Kamili buldu ve görüştüler. Nermin Hanım, Kamil’i asla anlayamıyordu. Kendisinin ve kızının perişan bulunduğunu, eniştesinin destek bulunduğunu ve artık ortaklık yapması icap ettiğini söylemiş oldu. Karısının Padişah yanlısı tutumu, kızının özlemi, Kamil!in direncini kırıyordu. Fakat kutuyu teslim ederken yakalandığı Ramiz Efendi ile yaptıkları arkadaşlıkda, onun cesaretinden, karısı Fatma’nın vatanseverliğinden, tüm cahilliğine karşın kocasını Anadolu’ya yardım etmek için yüreklendirmesinden öylesine etkilendi ki kendinden utandı ve kararından dönmedi. Son bir teklifle kendisine Roma Elçiliği’nde baş yazman olması ve Nedime Hanım hakkında data verdikten sonrasında hiçbir yüzleştirmeye ve mahkemeye çıkarılmadan yurt dışına gönderilmesi tekilf edilmesine karşın hanımı korumaya devam etti. Ramiz’e de Kamil alehinde ifade vermesi için baskılar yapılmış oldu fakat o asla oralı olmadı. Ayrıca İnönü Zaferi’nin haberi bir bayram luğu benzer biçimde İstanbul’a ulaştı. Mahkemede Ramiz beraat etti, Kamil Bey, yedi yıl kürek cezasına mahkum oldu. Ramiz Efendi, Kamil Bey’in elini öptü ve “Yanlızca sizin elinizi öpmedim, tüm kahramanların ellerini öptüm. İnönüde ölenlerin, sakat kalanların, mahpus yatanların. İşin sonuna geldik, buradaki misafirliğiniz oldukça oldukça birkaç ay sürer, ben Anadolu’ya geçsemde Fatma Hanım kesinlikle size gelir, ömrümün sonuna kadar minnetle hatırlayacağım.” dedi. Ramiz Efedi çıktı. Kapı kititlendi.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer