Karabibik (roman özeti) – Nabizade Nazım

Karabibik – Nabizade Nazım

Türk Edebiyatı‘nın ilk gerçekçi uzun hikayesi ve ilk köy romanıdır. Zehra romanından altı yıl ilkin doğrusu 1890 senesinde Nabizade Nazım tarafınca yazılmıştır.

Toplumcu tutumuyla günümüz hikayeciliğine yaklaşır. Toprak problemi, geçim derdi, insanoğlunun doğayla pençeleşmesi, bölgesel gözlemle Anadolu gerçeklerimizi yansıtan ilk bilgili öykü olarak “Karabibik” öncelik kazanır. Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Beyelik köyünde yaşamaktadır. Karabibik, sekiz dönümlük tarlasında yaşamını sürdürmek zorundadır. Tarlasını sürmek için Koca İmam’ın öküzlerini kiralar. Kızı Huri’yi Koca İmam’ın kayınçosu Sarı İsmail’le evlendirebilse öküzleri kiralamaktan kurtulacaktır. Sarı İsmail başka bir kızla evlenince bu umudu suya düşer. Tefeci bir Rum’dan yüksek faizle borçlanarak, bir çift öküz alır. Tarlası, öküzleri olduğundan iyi mi olsa kızına bir kısmet çıkacaktır. Ve çıkar. Kavgalı olduğu toprak ağası Yosturoğlu’nun yeğeni Hüsey’in sevmekte olduğu Huri ile evlenince, Karabibik, bu mutluluktan payını alır.

Nabizade Nazım’ın, Karabibik’i yazmadan ilkin Antalya’nın köylerine gidip çevre, kişiler ve kişilerin konuşmaları hakkında data sahibi olmak için araştırmalar yapmıştır. Anadolu’yu ve Anadolu’da yaşayan kişileri yakından bilen yazar, doğallığı bozmamak için köylülerin konuşmasını bu romanda da olduğu şeklinde vermiştir. “Andalya’dan çağırmışla, muavna olacâmış.” cümlesi bunun örneklerinden biridir. Yazar bunur yapmakla yerli ve mahallî öğelerden yararlanmıştır.

Köylülerin bakış açısıyla eserini kaleme alan Nabizade Nazım, köylüler için mühim olan tarla, hayvan şeklinde yerli öğeleri ön plana çıkarmıştır. Hatta kızların evlenmeleri bile köy hayatındaki yerli öğelere bakılırsa şekillenmektedir.

Yazar, köylülerin evlerini ve tarlalarındaki çalışmalarını gerçekçi bir üslupla betimlemiştir. Bu yüzden de eserde mekan mühim bir yer meblağ. Köy yaşamındaki bu gerçekçi ifade, metin ile metnin yazıldığı dönem arasındaki yakın ilişkiyi de ortaya koyuyor. Köy yaşamı için o vakit mühim olan öğeler esere damgasını vurmuştur. Bunlar: tarla, bir çift öküz, harmandan harmana borç ödeme, faizle borç alma, kız alıp verirken bazı hesaplan gözetmedir.

Köy yaşamı naturel bir halde esere aktarıldığı için eserin vaka örgüsü okura köy yaşamının tüm doğallığını, köy yaşamında insanoğlu için nelerin mühim bulunduğunu ve köy yaşamının nelere bakılırsa şekillendiğini hissettirmektedir. Yukarıdaki metin Karabibik’in kızını evlendirirken neleri göz önüne aldığını göstermektedir.

Eserdeki kişilerin işlevi, bir Anadolu köyündeki yaşamı yansıtması için seçilmeleridir. Köyün zenginini Yosturoğlu, köydeki bir ziraatçiyi Karabibik, köylülere faizle borç veren kişiyi Rum bakkal Şu demek oluyor ki, köydeki gençleri Karabibik’in kızı Huri ve Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin temsil eder. Yazar bu kişilerle köy yaşamını ve kişiler arasındaki ilişkileri naturel bir halde yansıtmıştır. Bu kişilerin hepsi eserin yazıldığı dönemde bir Anadolu köyünde karşılaşılabilecek kişilerdir.

Romandaki kişiler toplumun içinden kişiler olduğu şeklinde, olayların geçmiş olduğu mekân da o günün gerçeklerine uygun bir mekândır. Yazarın gerçekçi tutumu hem mekân hem de şahıs betimlemelerine yansıdığı için eserdeki mekânların gerçeklere uyduğunu söyleyebiliriz. Yukarıdaki parçada mekân Karabibik’in çift sürdüğü tarlasıdır. Bu tür mekân herhangi bir köyde görülebilecek bir mekândır.

Karabibik, natüralizmin deneye dayalı roman anlayışı doğrultusunda gerçekçi bir yaklaşımla yazılmıştır. Bu anlayış Tanzimatçılara Batı’dan gelmiş bir anlayıştır.

Eserden bir bölüm:

“Din… ha gözüm, ha!… Ç/ç ç/ç ç/ç ç/ç/ Yürrüüü, hööl… dah dahi..”

Karabibik birinci dönümü bitirmek üzereydi. Sağa sağa kaçmaya çalışan “Benekliyi övendirenin burnuyla yola getirmekteydi. Yüreğinde bir luk duyuyordu. Saban’in sapına çalımlı çalımlı sarılarak, güçlü demirin açmış olduğu çığın üstünde ağır adımlarla yürümekteydi. Harımın (Tarla ve bahçe çevresindeki çit) yanına kadar yaklaştı, Hayvanları harmanlatıp ikinci dönüme geçti… Hem yürüyor, hem şarkı şeklinde bir şey mırıldanıyordu: Bas gidelim, yavrum da bas, gidelim!

Etrafta çiftçiler kendilerini işlerine vermişlerdi. Yanı başlangıcında Deli Ali Koca İmam’ın tarlasını nadas etmekteydi. İki adam arada sırada birbirlerine seslenmekteydiler:

Hey Deli Ali! Köşkerli Yusuf Ağa ni saçmalamış?

Körses’e gitmiş: beşlengisini almaya.

Sarı Simayil ni vagıt everiyoo?

Yaydan geri.

Artık Karabibik Huri’yi Sarı Simayil’e vermekten umudunu kesmişti; fakat buna da artık lüzum kalmamıştı; şundan dolayı kendisi de çift sahibi, mal sahibi idi.

Bundan geri kızımı yalvaran alsın… Zati, Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin Huri’ye göz koymuş idi ya! Karabibik o denli ahmak mıdır? Hüseyin’in daima kendi damı yöresinde dolaşmasındaki hikmeti anlamayacak mı ya. Hey kuzum hey, buna gençlik derler… Kendisi de vaktiyle o vakit bu şekilde yaşlanmış değildi; sakalı falan yoktu. Canım insan da ne acele kocayor

işte o vakit Huri’nin anası Sıdıka’yı bu şekilde kovalaya kovalaya almıştı… Ya Sıdıka da kendisinden ne kadar kaçar dururdu… Hele bir kere, asla hatırından çıkmaz, Karabucak köyünün yolunda, mah burada, tiyatronun yanı başlangıcında rast gelmişti. Şu şekilde üstüne doğru yörüyünce hanım: “aman ana” diye zaylak şeklinde bağıra bağıra koşup kaçmıştı. Ee ayol buna naz ederler. Bu hatıralar Karabibik’in keyfini artırdı. Şarkıyı yüksek sesle anlatmaya başladı.

Deli Yusuf’un zurna şeklinde çarlak sesi uzaktan doğru işitilmekteydi:

Yire batası… Dün ni biçim gelmedin? İreceb’i yola salacaklâmış. Şüüt…”

Karabibik Deli Ali’ye seslendi:

Genem Deli Yusuf ünlüyooo.

He, he ireceb’i uğratacaklâmış deyoo… Senin haberin vâ mı?

Dün gün Yosturoğlu diyoodu, askere gidiyoomuş.

Andalya’dan çağırmışla, muavna (muayene) olacâmış.

Karabibik Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin’i düşünmeye başladı. Gelecek yıl Hüseyin Esnana girecekti. Kızını bırakıp gidecek demekti. Kim bilir, kaç yıl duracak? İhtimal dönerek gelemeyecek. Ni hal etmeli? Huri de artık kocamaktaydı.

Harımın deliğinden Huri göründü. Damda canı sıkılmış. Şu şekilde gezmeye çıkmıştı… Babasının yanına geldi. Öküzlere fanatik fanatik bakmaya başladı. Baba kız birbirine hiçbir lâkırdı söylemiyorlardı. Sanki iki yabancı şeklinde davranmaktaydılar. Arkadan Hüseyin de görünmesin mi? Karabibik hâlden anlarcasına gözlerini kırptı.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer