Nevzat Üstün – Türk Dili ve Edebiyatı

Nevzat Üstün (D: 1924, İstanbul – Ö: 8 Kasım 1979, Bolu) Ozan, yazar.

Nevzat Üstün

Nevzat Üstün, 1924’te İstanbul’da dünyaya geldi. 8 Kasım 1979’da Bolu civarlarında geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. 1945’te Hususi Boğaziçi Lisesi’ni tamamladı. Tahsil için gittiği Paris’te iki yıl kaldı. Eğitimini tamamlamadan yurtdışından dönüşte ticaretle uğraştı. 1951’de Nokta Dergisi’nin kurucuları içinde yer aldı, yazı işleri sorumluluğunu üstlendi. 1961-1964 içinde Tanin, Ekspres, Vatan, İkdam, Yeni Tanin gazetelerinde köşe yazarlığı yapmış oldu. İlk şiiri 1935’te bir çocuk dergisinde gösterildi. Hemen sonra çeşitli dergilerde çıkan şiirleriyle tanındı.

Öyküleri Çekçe, Rusça ve Bulgarca’ya çevrildi. Verlaine, Valery şeklinde Fransız şairlerle, Garip Akımı‘nın tesirindeki ilk şiirlerini “Oluş” kitabında topladı. Bu kitabından sonrasında, son zamanların sorunları ve özgürlük savaşımını mevzu alan toplumsal gerçekçi şiirler yazdı. Geleneksel Türk ve uygar Batı şiirlerinin özelliklerinden yararlanarak emsalsiz bir ifade geliştirdi.

Öykülerinde gözleme, yalın bir anlatıma ehemmiyet verdi, çoğunlukla Kayseri yöresi ve Güneydoğu Anadolu insanının kaygılar ve yoksulluklar içindeki yaşamını söyledi. Ölümünden sonrasında ailesi onun adına bir şiir ve öykü ödülü koydu.

Nevzat Üstün’ün Eserleri

ŞİİR:

  • Oluş (1946)
  • Yaşadığımız Dönem Dair Şiirler (1951)
  • Cüceler Çarşısı (1955)
  • Yitikler Kapısı (1961)
  • Güneş Ülkesi (1964)
  • Hey Sen Amerikalı (1967)
  • Köprübaşı (İlk 6 şiir kitabı bir arada, 1968)
  • Ak Yeşil Kavak Ağaçları (1972)

ÖYKÜ:

  • Yaşama Duvarı (1964)
  • Almanya Almanya (1965)
  • Çıplak (1966)
  • Akrep Üretim Çiftliği (1968)
  • Boğaların Ölümü (1975)
  • Çıplak (ilk dört öykü kitabı bir arada, 1970)

DENEME-GEZİ:

  • Sovyetler Birliği’nden Batı’ya (1966)
  • Üçüncü Bir Dünya (1974)
  • Almanya Beyleri (1975)
  • Portekiz Bahçeleri (1975)
  • Türkiye’deki ABD (1967)

Nevzat Üstün’ün Şiirlerinden Örnekler

BEN DİYORUM Kİ
Ben diyorum ki ölüm
Fazlaca şaşılacak bir şey
Yeryüzüne ulaştıktan sonra

Bir geçmiş olduğu yerden tekrar geçmesi insanoğlunun
Bir umuttur geçmiş günlere
Fena hazırlanmış

Maddesel noktanın ağırlığı
Mühim değilse Uzayda eğer
Ben diyorum ki oldukca oldukca önemlidir sevişmek
İçimizin sıcaklığında

Açmak arkasını bilmeden bir kapıyı
Kendi kendine oyun oynamaktır
Oyun oynamaktır yaşamaya,
zorlamaktır bilinmeyeni
Varmaktır üzerine üzerine
İçimizdeki yalnızlığın

Ben diyorum ki
Tek tek olmaktır geleceğe bakmak
çocuktur uzanmış elleri
Bir nar ağacıdır çiçek açmış
Bir sorundur Karatahta’da çözümlenmemiş
Duygudur aklın haricinde
Bitirilmemiş bir şiirdir ya da
Eldir el sinemalarda okşanmamış
Öpülmemiş göğüsleridir hanımefendilerin
Duyulmayan çığlığıdır en yakına olan aşkın
Sıkıntısıdır bulanmaların
Gözdür göz artık gönneyen
Benim kim bilir ben olmayan.

Ben diyorum ki en önemlisi
Mühim olmaktır yaşamakta.

BİR İNSAN
Uzar gider
Uzar gider yaylanın düzlüğü
Düşer peşinden yollara tanrılığım
Tepemin üstünde bir bulut
Güneşlerden tutuşmuş bir ucu
Dolanır durur bir alıcı kuş içinde

İner ovaya doğru
Gittikçe sararan tanrılığım
Bırakır da bir başına
İter yalnızlığın içine beni

Atların yalnızca at
Atların yalnızca özgürlük olduğu
Uzun bir düzlüğün ortasında
Sol ayağım ilerde

Gri elma şeklinde bir bulut
Çoğalır sema ağaçlığında
Öldürülmüş eşitçiler toprakta
Daha öldürülmemiş sevgiler odalarda

Ve benim
Keskin bir kılıç inadındaki tüketilmez inancım
İşte burada çekilir
En kanlı kamalar kınlarından
Bir karanlık saplanmadan özgürlüğe
Iyi mi öldürülür
Koskoca bir insan

DİRİ CANLAR
Mehmed’in canı
Bir de benim canım
Birlikte yola çıktılar

Kızlar gelinler
Beyler paşalar
Yol süresince selâm durdular

Ne mi ister benim camm
Mehmed’in canı ne mi ister
Ispanak isteriz efendim
Yumurtalısı hoşumuza gider

Mehmed’in canı sıkılıyor
Sıkılmış çamaşıra döndü kutsal
Mehmeeeed.. Mehmed yeter be
Üzme tatlı canını
Yumurtalı ıspanak gelir yetişir

Benim canım bu sırada
Konya asfaltında uçuyordu
Konya asfaltı dedim de
Sahi bak aklıma geldi
Hayatımın ilk yolculuğu
Kezban’la buradan geçti

Bizim huyumuz bu şekilde
Memleket meselesi düşünürüz hep
Meselâ Anadolu’yu alırız ele
Meselâ Çorum şehri açtır deriz
Bu sırada Çorum’da ahali
Balla börek yermiş
Orasına karışmayız

Hep düşündüğümüzü söyleriz efendim
Hilâfı hakikat sözümüz yok
Bu akşam Çiçekpazarı’na buyurun
Beyaz peynirimiz rakımız
Fındığımız fıstığımız
Gül şeklinde durur masaların üstünde

Bizim canımız
Şu demek oluyor ki Mehmed’in canı
Bir de benim canım
Canların en namuslusudur
Yemine hazırız.

MUSTAFA KEMAL

Yıl bin dokuz yüz ondokuz
Aylardan Mayıs
Takvimin yaprağına bakıyorum
On dokuz
Haydi Mustafa Kemalim
Ben garipçe şairi, insanı vatanımın
Bas uğurlu ayağını Anadoluma
Umuyorum.

Ilkin Mustafa Kemale selâm
Sonrasında
Anadoluda bir kıpırdanma
Yavaş, yavaş geriniyor toprak
Toprağın halinde bir başkalık
Mutluluk yağıyor bulutlarda
Mutluluk
Güpe gündüz Anadoluma.

Haydi Mustafa Kemalim
Çıkart urbalarını
Sana yakışmıyor Padişahın
Elbisesi
Sen umutsuz halkımın
Derisine işlenen ıstıraptan
Hürriyetten, saadetten. sağlıktan
Tak rütbelerini omuzlarına.

Bozkırda sabah er olur
Er olan sabahlarla beraber
Mustafa Kemalin askerleri
Benim ozan rüyalarıma benzer.

Sen büyük işler adamı
Sana ellerimi uzatıyorum
Diz çökmeden toprağa
Boyun eğmeden padişaha
Sana tüm sadeliği içinde
Kalbimi getiriyorum.

Yıl bin dokuz yüz on dokuz
Aylardan Mayıs
Takvimin yaprağına bakıyorum
On dokuz.

Anadolum uyanmış
Kıvrak dağlarından silâhlar, atlar
Göğüs germiş düşmana
Umutla cesaretle dikmiş gözlerini
Mustafa Kemalim Anadolu toprağında
Sırtında benim giyindiğim
Rütbesiz, nişansız
Bir türkü şeklinde üzerini kaplıyan
Boz bir elbise var.

Şimdi anlamıştır Anadolu
Şimdi güzelliğini dövüşmenin
Kendi mutluluğu için
Artık ne sultanlar rahat, rahat
Dolaşsın diye apış aralarında
Çerkez halayıkların
Artık ne uzakta, ne yakında
Cihadı mukaddes uğrunda
Bitmiyen ıstıraplar pahasına
Kardeş kavgalarında
Artık anlamıştır
İşe yaramadığım dövüşmenin

Sen Kemalim, sen Mustafam
Sen bir tek umudusun Türkiyemin
Sen siperde yanıbaşımda
Evimde fukara ocağımda
Yarı pişmiş aşımı benimle paylaşan
Bakır bakraçlarımdan ayranımı
Gülümsiyerek içen
Sen Mustafam, sen Kemalim.

Yıl bin dokuz yüz otuz sekiz
Aylardan Kasım
Takvimin yaprağına bakıyorum
Kan ağlıyor dağım, taşım
Şimdi Türkiyem bulut içredir
Şaşırmış yolunu yollar kardeşim
Omuzlar üstünde uzun bir kutu
Asılmış dallarına ölüm hevengi
Dolmabahçe yolunda, özgürlük içinde
Ben garipçe şairi, insanı vatanımın
Bas uğurlu ayağını Anadoluma
Umuyorum.

SÖZÜMÜZ VAR

Yolumuz var
Gözlerimin bebeği
Hürriyetin yeşerdiği bölgelere.

Gelin yürüyün siz de
Ağaçlar taşlar insanoğlu
Yolumuz var
Kan rengi dalgaların oluştuğu yere.

Kara saçlı
Dik göğüslü
Kızlardan kadınlardan bizim de isteğimiz var
Bre var
Gelecek çağlara kalan.

Bir büyük kavga
Bir uzun yol

Fırtınanın toprağı yediği yerde.

İNSANLA BÜYÜDÜ ZAMAN
İnsanla büyüdü süre
İnsanla büyüdü her şey
Fazlaca uzun bir dünyanın sabahında
Sınırsızca coşkun

Bir ince yaşama bu
Elinden tutup götürdüğümüz
İçimizin çılgınlıklarına
Tüm çılgınlıklarına
Sevgimiz de orada
Düşmanlıklarımız da
Sıyrılıyoruz korkulardan
Zamanlar içinde sonsuzca özgür
Unutmam isterim seni
Büyüttüm soluğumun sıcaklığında binlerce yıl
Ezildim kimi yerde
Kimi yerde kanlara büründüm
Çıktım dağ başlarına
Büyük bir karışım oldu
Aşkla
Özgürlükle
Sevgiyle
Akılla uygarlıkla umutla

Kendimden sonrasında gelecek canları
bırakınca hanımefendilerin sıcaklığına
Vardım yürüdüm korkmadan hainler üzerine

Kolay değil sevmek çağımızı
Kolay değil bakmak
Tüm çamaşırlar asılı

Değdir yüreğini de bak
Değdir aklını
Değdir duygularını bir ucundan
Değdir de bak
Iyi mi fena Ülkemizin durumu
Iyi mi yalnızız
Iyi mi gitmişiz kendimizden
Iyi mi verilmişiz durup dururken
Üç bin yıl ilkin Mısırda verildiğimiz şeklinde

İlk yazda çiçeklenir ya bozkırlar
Uyanır ya armut ağaçlarının dalları
Su yürür ya genç kızların damarlarına
Değdir bir kez gözlerini.

SEVİYORUM SENİ

Ben biliyorum
Seni seviyorum
Akşam oluyor
Bir martı uzanıyor geceye doğru
Aydınlığı karanlığa götürür şeklinde

Yerde bir paslı çivi bulursa insanın biri
Tahtaları sökülmüş evini mi düşünür
Yoksa gençliği mi gelir aklına
Çocuklukları
Görmüş olduğu ilk ölüyü mü anımsar
N’apar peki

Ah bu namussuz ay ışığı
Bu ölüm saçan mukaddes güzellik
Tanrı’ları birbirine karıştıran passız çivi
Çırılçıplak ediyor beni

Biliyorum
Bu öyküyü seninle bitirmek de var
Cenk çığlıklarından ayrı kalmak da var
Evet sen oldun mu
Bir başka oluyor her şey
Ak kavaklar yürümeye başlıyor Sultansazlığı’na
Ölü bir bayan yırtarak toprağı yekiniyor
Bir kez daha başlıyor yaşamı denemeye
Giysisiz savatsız öylece

Ağlayarak söylenmesin hiçbir şey
Sen
Kökleri damarlarımda olan ağaç
Sen tüm gövdemde kalçamda beynimde oralarımda
Eğer seviyorsan kendi evini
Bırakma beni
Ben asla evladı olmamış bir kadının koynunda öleceğinı

Ah bu namussuz ay ışığı
Daha daha bir kez daha
Düpedüz yakın olmuş uzaklar
Kurtuluş Savaşı
Mustafa Kemal
Bir de bakıyorsun
Vietnam olmuş tüm ayrılıklar

Taşlar yığılıyor
Kentlerin damlarına
Uğrun uğrun bıçaklar bileniyor mahzenlerde
Dökülen bağırsaklarını topluyor genç bir kız
Bıçakla yarılmış karnından
Elinde bir ipek mendil / Bursa’da işlenmiş
Temizliyor da öyleki koyuyor yerli yerine

Durmadan biliyorum
Seni seviyorum
Akşam oluyor
Bir martı uzanıyor geceye doğru
Aydınlığı karanlığa götürür şeklinde

Kızıl sarı mor pembe yaprak yeşili çağla
Tüm renkler yok olup gidiyor gecenin içinde
Day day duruyor çocukluğum
Bir ateş yanardı eskiden Erciyas’ta
Dağın tepesi tutuşmuş şeklinde
Hangi soysuz yağmurlar söndürdü o ateşi

Her şey
Değişecek
Biliyorum
Biliyorum kayığın gidişi doğru

Ne önümü ilikledim
Ne de ellerinden öptüm Tanrı’ların
Hitit de tanıktır buna Frigya da
Daha sonraları İyonya Roma Selçuk Osmanlı
Hepsi tanıktır
Çağ’ım tanıktır
Hiçbir Tanrı’nın elini öpmedim
gerek de duymadım buna

Bir öğle vakti
Şu demek oluyor ki güneş’in güneş olduğu saat
Alışkanlığı da kaldırıp attım
—Dolanır dururdu ayaklarıma—
Yürüyüp gittim denize
Özgür bir insan şeklinde tıpkı
Her insanın o en eski çağlardan beri
durup dinlenmeden anlattığı

Bir martı uzanıyor bulutlardan bana doğru
İkiye bölünüyor Behramkale’nin gökleri
Bir tüfenk sesi kahrolası bir tiifenk sesi
Vuruyorlar martıyı
Ben
Biliyorum
Değişecek her şey
Özgürlük girecek gövdemizden içeri
Doğru gidiyor kayık denizi yararak

Bir bitkinlik başlıyor bende
Oysa tüm yorgunların yorganı var
Çekerler başlarına
Benim yok
Şu demek oluyor ki uyuyamam daha.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer