Tuluat Nedir? – Türk Dili ve Edebiyatı

 

Tuluat Nedir?

Tuluat kelimesinin lügat anlamı “doğaçlama” anlamına gelir. Doğaçlama; yazılı bir metni olmayan, sahnede oyun esnasında yakıştırılan sözlerle tamamlanan oyun, tuluat.

19. yüzyıl itibariyle Osmanlı, Avrupa’ya karşı siyasal üstünlüğünü kaybettiğinin farkına varmış ve çeşitli modernleşme/Batılılaşma hareketlerine yönelmiştir. Hareketler ilk olarak askeri ve siyasal alanda süregelen hareketlilik zaman içinde toplumsal hayata tesir etmeye ve yapısında değişikliklerin meydana gelmesini elde etmiştir.

Değişimin meydana geldiği alanlardan biri de Türk tiyatrosudur. Değişimden ilkin, kırsal kesimde köy seyirlik oyunları geleneği, şehirlerde ise Karagöz, Meddah, Orta oyununu kapsayan halk tiyatrosu geleneği ve saray tiyatrosu geleneği bulunmaktaydı.

Geleneksel Türk Tiyatrosu

Tuluat Tiyatrosu

Tuluat tiyatrosu, geleneksel Türk tiyatrosu ile Batı Seçimi Türk tiyatrosu arasındaki etkileşim sonucunda oluşmuştur.  Tuluat,  geleneklere dayalı olan Orta Oyununun sahnelerde sahnelenmesi ve bunun Batı tiyatrosundaki tiyatro örnekleri ile karışmasından meydana gelen bir tiyatro dalıdır.

Tiyatro perdeli bir sahnede oynanır kısaca bu yönüyle Batı tiyatrosunun sahne tekniği, elbise düzeni ve sahne dekorundan beslenir ve bu tarz şeyleri orta oyununa uyarlar. Orta oyunun doğaçlama ve güldürüye dayanma yanını da kendine ilave ederek parodi tiyatro niteliği kazanır.

Tuluat tiyatrosu ilk kez 1875 senesinde Kavuklu Hamdi tarafınca Hayalhane-i Osmani adıyla kurulmuştur.  Tuluat oyuncularının bir çok bununla beraber Orta oyunu sanatçısı da olduğundan aradaki farkı belirtmek için Tuluata çıkmaya “perdeye çıkma” denilmiştir. Baş kişileri İhtiyar yada  Efendi, Uşak yada Aptal şeklindedir. İhtiyar burada Hacivat yada Pişekar’ın yansımasıdır, onun görevi baş güldürücüye kısaca Kömik ‘e nükte yapabilmesi için olanak sağlamaktır. Gülünç kimi zaman karşımıza uşak yada aptal olarak da çıkabilir.

Tuluat Tiyatrosunun Başlıca Temsilcileri

  • Abdi Efendi
  • İsmail Efendi
  • Kavuklu Hamdi
  • Kel Hasan
  • Dümbüllü İsmail Hakkı
  • Naşit Özcan
  • Muammer Karaca
  • Münir Özkul

Tuluatta, oyuncular bir metne sıkı sıkıya bağlı değildir, doğaçlama bir yanı vardır. Bu sebeple de oynan her oyun ayrı özellikler taşır. Oyunu şekillendiren şey tuluat sanatçısının zekası, nüktedanlığı, inceliği, lüzumlu ve çarpıcı sözleri bulabilme kabiliyetidir.

Oyunlar gezici topluluklar olarak beyazperde, gazino, bahçe, gazino şeklinde değişik yerlerde oynanmıştır. Tuluat tiyatrosu melodram, tragedya, dram şeklinde türleri kendi üslubuna uyarlar ve buna kantocuların söylediği kantoları da ilave ederek biricik bir tür haline gelir. Kantolar hem oyuna renk katarlar hem de oyun içinde manaya da sahiplerdir.

Oyun bir keman taksimiyle adım atar peşinden perde açılır, komedya oynanır, komedyanın peşinden kanto söylenir. Kantonun bitmesi ile Tuluat oyunu sergilenir. Tuluattaki ana karakter her insanın anlayabileceği bir dil ile konuşur. Oyunlarda iyi ve fena net olarak birbirinden ayrılır, oyun sonunda daima fena olanlar iyilerin eliyle cezalandırılır.

Tuluat tiyatrosunun başlıca kişileri içinde yer edinen Hamdi Efendi hem Meşrutiyet periyodu öncesi hem de sonrası ününü sürdürmüş bir orta oyuncudur. Hem Sultan Abdülaziz döneminde hem de II. Abdülhamid döneminde sarayda temsiller yapmıştır. Bir süre sonrasında sarayda Hamdi Efendi yerine Abdi alınmıştır. Saraydan ayrılan Hamdi, halk karşısında tuluat oynayarak tuluatın yaygınlaşmasını elde etmiştir. Tuluatın öteki bir mühim adı olan Minik İsmail, Edirnekapı’da Hamdi ile temsiller vermiştir. Ek olarak Abdi ile de oynamıştır. Abdi Efendi bununla beraber Kel Hasan Efendi şeklinde birçok mühim kişiyi yetiştirmiştir.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde tuluat halk tarafınca fazlasıyla tutulmuştur. Bunun sebepleri içinde tuluatçıların Anadolu’nun ücra köşelerine kadar gitmesi, fiyatının pahalı olmaması sebebiyle her kesim tarafınca erişilebilir olması ve renkli kağıtlar, fenerlerle merak ve ilgi uyandırmasıdır. Aydın kesim tarafınca eleştirilse de 1940’lara kadar sahnelenmiştir ve zaman içinde azalarak, kültür hayatımızdan silinmiştir.

Tuluatın Özellikleri

  1. Karşılıklı olan sahnelerde yaşlanmışın baş güldürücü olan gülünç’e komiklik yapabilmesi için karşıtlık oluşturması, nükte yapması için ortaya bir söz atmasına tuluatta “anahtar vermek” adı verilir.
  2. Şarkı, dans, müzik, şaklabanlık, soytarılık harmanlanır ve oyunda kucak dolusu yer verilir.
  3. Yazı bir metni yoktur fakat oyunun ana hattı bellidir. Ayrıntılar, oyun oynanırken şekillenir, bu sebeple de oyunların her birisi biriciktir.
  4. 1875 senesinde Hamdullah Hamdi tarafınca Hayalhane-i Osmani topluluğu kurulmuştur ve bu kurum tuluat tiyatrosunun başlangıcıdır.

Örnek:

“Bir tuluat oyununda gülünç, iş arıyordur. Bir ev efendisi de hizmetçi aramaktadır. Efendinin tanıdıklarından biri hizmetçiyi efendinin evine yollar. Karşılıklı konuşma adım atar. İhtiyar efendi çoğu zaman ağdalı bir konuşmaya haizdir.

Efendi: Ya… Demek iş aramıştınız? Sizi içimize almadan evvel bazı şeyler soralım.

Gülünç: Evet, beni içinize almadan ilkin problem.

Efendi: Zevceniz var mı?

Gülünç: Bir tanecik vardı Efendim. Evde delindi (Kahkahalar).

Efendi: O iyi mi iş?

Gülünç: Cezveniz var mı demediniz mi?

Efendi: Hayır oğlum. Şu demek oluyor ki familyanız var mı?

Gülünç: Ne gezer beyim. Ne gezer bizde fanila. Kalakala bir iç eteği kaldı.

Efendi: Öylesi değil. Eşiniz yok mu?

Gülünç: Yok beyim. Üç aydan beri eşsizim. Konuşma bu şekilde sürüp gider. Kaçmalar, koşmalar, taklitler devam eder.” (Kemal Ahmet 1927: 6-7).[1]

Köy Seyirlik Oyunları

Yaşamı toprağa bağlı köylünün eski kutluk törenleri ve canlıcılık (animisme) inançlarını sürdürdüğü, zaman içinde şekil ve öz olarak değişse de günümüze kadar örnekleri ulaşmıştır. Kökeni Orta Asya’daki anlatı ve gosteri geleneğine dayanır, Yakın Doğu ve Uzak Akdeniz medeniyetlerinin izleri görülür.

Özetlemek gerekirse özellikleri şu şekildedir:

  1. Gelenekseldir.
  2. Doğaçlama olarak, gönüllü oyuncular tarafınca oynanır.
  3. Sözlü geleneğin bir ürünüdür.
  4. Sahne, dekor bulunmaz.
  5. Öykünmek mühim bir yere meblağ.

Halk Oyunları

Şehirlerde sergilenen acıklı (meddah, karagöz) ve acıklı olmayan (hokkabaz, sihirbaz, ateşbaz, cambaz) oyunlarıdır. Şehirde yaşayan fakat aydın-entelektüel kesimin dışındaki bireylerin oyunudur. Oyuncular bir usta-çırak eğitiminden geçmiştir.

KAYNAKÇA

Hazırlayan:

Alınyazısı Kayhan, Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Kısmı.

(Toplam: 2, Bugün: 1 )

Site Footer