12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Roman Ünitesi Ders Notları

 

12. Derslik Türk Dili ve Edebiyatı Roman Ünitesi Emek harcama Defteri

KONULAR:

————

  • Cumhuriyet Süreci Türk Edebiyatı‘nda birçok yazar, roman türünde eserler vermiştir. Cumhuriyet Süreci romanlarında öne çıkan konulardan biri Kurtuluş Savaşı’dır.
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban, Halide Edip Adıvar’ın Alevden Gömlek ve Vurun Kahpeye, Kemal Tahir‘in Bitkin Savaşçı, Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın Sahnenin Dışındakiler, Tarık Buğra’nın Minik Ağa adlı romanları Kurtuluş Savaşı’nı ele alan eserlerdir.
  • Devrin siyasal ve toplumsal koşulları doğrultusunda toplumun değişik katmanlarında yer edinen kişiler de romanlara mevzu edilmiştir.
  • Toplumcu gerçekçi anlayış doğrultusunda yapıt veren yazarlar; romanlarında halkın, yoksul insanların, işçilerin, köylülerin sorunlarını gerçekçi bir tutumla ortaya koymuşlardır.
  • Bu dönem romanlarında modernist bir anlayışla kişinin iç dünyası ele alınmış ve ruhsal unsurlar kullanılmıştır.
  • Modernist anlayış doğrultusunda yapıt veren yazarlar, romanlarında aydınları ve onların hem iç dünyalarını hem de toplumla kurmuş oldukları ilişkileri yeni ifade tekniklerini de kullanarak yansıtmışlardır.
  • Cumhuriyet Süreci’nin mühim edebî anlayışlarından biri de roman ve hikâyede görülen, “modernizm sonrası” anlamına gelen postmodernist anlayıştır. Bu anlayış doğrultusunda verilen eserler, çağıl kuralların dışladığı değerleri ele alır.
  • Cumhuriyet Süreci romanlarında; din, tasavvuf ve halkın geleneksel yaşamı benzer biçimde mevzuları İslami duyarlılıkla, değişik ifade yöntemleriyle yansıtan yazarlar da olmuştur.
  • Üç İstanbul Mithat Cemal Kuntay’ın roman türündeki tek eseridir.
  • 1940’lı yıllardan itibaren romanda, gerçekçiliğin bir uzantısı olarak değerlendirilen köy ve köy insanına yöneliş adım atar.
  • 1950’li yıllardan sonrasında köylünün kente yönelişinin hikâyesini özetleyen eserler yazılır. Bu anlamda, köyden şehre doğru olan hareketi işleyen ilk yazarlardan biri Orhan Kemal olmuştur.
  • Türk edebiyatında Orhan Kemal’in yanı sıra Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Talip Apaydın, Necati Cumalı, Yoksul Baykurt benzer biçimde yazarlar toplumcu gerçekçi anlayışla yazdıkları romanlarıyla tanınmışlardır.
  • Modernist romancılar; eserlerinde insanlarla sıhhatli ilişkiler kuramayan, toplumsal değerlerle çatışmalar yaşayan kahramanları çoğunlukla işlemişlerdir.
  • İç konuşma; romanda kahramanın zihninden geçenlerin, anlatıcının aradan çıkarılarak aktarılması tekniğidir.
  • İç konuşmada çoğu zaman dilbilgisi kurallarının tam yansıtılmadığı, günlük konuşmanın doğallığı içindeki ifadelerle oluşturulan cümleler kullanılır.
  • Geriye dönüş, modernist romanlarda kişinin iç dünyasını ve psikolojisini sergilemede işlevsel olarak kullanılan anlatma tekniklerindendir.
  • Geriye dönüş, romanda kronolojik olarak çoğu zaman ileriye doğru giden dönemin yer yer geriye dönüşlerle kesilmesidir.
  • Türk edebiyatında bilhassa 1950’li yıllarda örneklerini görmeye başladığımız modernist anlayışla yapıt veren sanatçılar içinde Oğuz Atay, Ferit Edgü, Vüs’at O. Bener, Demir Özlü benzer biçimde adlar sayılabilir.
  • Ferdin iç dünyasını başarıya ulaşmış bir halde yansıtan Yusuf Atılgan, Türk romancılığında çağıl ifade tekniklerini kullanmadaki başarısıyla da dikkatleri çekmiştir.
  • Cumhuriyet Süreci Türk Edebiyatı’nda 1980’den sonrasında postmodernizm etkili olmaya adım atmıştır.
  • Postmodernist romancılar; bir kısmını modernizmden devraldıkları metinlerarasılık, kolaj, pastiş, üst tasarı, parodi benzer biçimde ifade tekniklerini yeni bir yorumla eserlerinde kullanmışlardır.
  • Parodi, kendinden ilkin ortaya konmuş bir metni mevzu/içerik boyutunda hareket noktası alma olarak kabul edilebilir.
  • Pastiş; başlı başına bir türe, tarza özgü üslubun, biçimin taklididir.
  • Postmodernist romanların ayırt edici yönlerinden biri üst kurmacadır. Üst tasarı, yazma sürecinin de romanın mevzularından biri olarak kurgulanmasıdır.
  • Türk edebiyatında İhsan Oktay Anar, Oğuz Atay, Nedim Gürsel, Orhan Pamuk, Bilge Karasu, Pınar Kür, Selim İleri, İnci Aral, Buket Uzuner benzer biçimde birçok sanatçının romanlarında postmodernizmin tesirleri görülmektedir.
  • Cumhuriyet Süreci Türk Edebiyatı yazarlarından Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm adlı romanında postmodernizmin özellikleri görülür.
  • Sevgili Arsız Ölüm adlı romanda köyden kente göç, aile içi çatışmalar, bir ailenin çözülüşü benzer biçimde gerçekler değişik bir bakış açısıyla anlatılmıştır.
  • Yazarın yaşamından izler taşımış olduğu malum Sevgili Arsız Ölüm romanı, halk edebiyatının ifade tarzından yola çıkarak yeni bir biçimle yazılmıştır.
  • Latife Tekin, klasik romancıların vakit ve mekânı ayrıntısıyla anlatarak oluşturdukları gerçekçi havayı eserine yansıtmaz; zamanı ve mekânı belirsizleştirir.
  • Ifade özellikleriyle yenilikçi olan Sevgili Arsız Ölüm eseri, 1980’lerde gerçekçi Türk roman geleneğinin sınırlarını aşarak Türk edebiyatındaki yerini almıştır.
  • Cumhuriyet Süreci Türk Edebiyatında 1980’den sonrasında postmodernizm etkili olmaya adım atmıştır.
  • Çağdaş sonrası anlamına gelen postmodernizme nazaran yaşam bir oyundur.
  • Postmodernist romanların ayırt edici yönlerinden biri üst kurmacadır. Üst tasarı, yazma sürecinin de romanın mevzularından biri olarak kurgulanmasıdır.
  • Modernizmde de rastladığımız metinler arasılığı, postmodernist yazarlar zenginleştirerek kullanmaya devam etmişlerdir.
  • Kolaj; herhangi bir mevzuda değişik yazar, ozan ya da kaynaklardan derlenen alıntıların bir araya getirilerek metne yansıtılmasıdır.
  • 1980 sonrası Türk edebiyatına damga vuran adlardan kabul edilen Latife Tekin; ilk dönem eserlerinde köy gerçekliğini, köyden kente göç edenleri, çarpık şehir ilişkilerini, bu çarpıklaşmanın getirmiş olduğu yabancılaşmayı; yabancılaşan bireylerin içsel yolculuklarını ve yoksul insanları işlemiştir.
  • Latife Tekin, Türk edebiyatında daha oldukca, gerçekçi ve toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla işlenen mevzuları çoğu zaman gerçeküstücü bir yaklaşımla ele almıştır.
  • Sevgili Arsız Ölüm, Berci Kristin Çöp Masalları, Gece Dersleri, Buzdan Kılıçlar, Aşk İşaretleri, Ölüm Yokmuş, Unutma Bahçesi; Latife Tekin’in roman türündeki eserlerindendir.
  • Selvi Boylum Al Yazmalım, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’a ilişik eserlerdendir. Yaratı, İlyas ile Aysel’in aşk hikâyesi üstüne kurulmuştur.
  • Cengiz Aytmatov, Selvi Boylum Al Yazmalım adlı eserinde öteki eserlerinde de olduğu benzer biçimde Kırgız halkının yaşantısından kesitler sunmuştur.
  • Kırgızların millî sembolü hâline gelen ve yazdıklarıyla Kırgızların adını dünya genelinde duyuran Cengiz Aytmatov’un eserleri, Türkiye’de 1970’li yıllarda yayımlanmaya adım atmıştır.
  • Türk dünyası edebiyatı ile Türkiye haricinde yaşayan Kırgız, Kırım, Türkmen, Azerbaycan, Özbek, Tatar benzer biçimde tüm Türk boylarının oluşturdukları edebiyat kastedilmektedir.
  • Türk dünyası edebiyatının mühim roman ve hikâye yazarları içinde Neriman Nerimanov, İsa Hüseynov, Sabir Ehmedov, Seyid Hüseyin (Azerbaycan edebiyatı); Musa Akyiğit, Muhammed Zahir Bigi (Tatar edebiyatı); Cengiz Dağcı, İsmail Gaspıralı (Kırım edebiyatı); Cengiz Aytmatov, Ali Tokombaev (Kırgız edebiyatı) benzer biçimde adlar sayılabilir.
  • Cemile, Selvi Boylum Al Yazmalım, Toprak Ana, Erken Gelen Turnalar, Beyaz Vapur Gün Otur Asra Karşılık; Cengiz Aytmatov’un hikâye ve roman türünde yazdığı eserlerinden bazılarıdır.
  • Harper Lee’nin (Harpır Li) Bülbülü Öldürmek adlı romanında ifade, bir çocuğun gözüyle yapıldığı için mütevazi fakat verdiği bildiri yönüyle kuvvetli ve etkilidir.
  • Yer yer otobiyografik özellikler taşıyan Bülbülü Öldürmek romanı, “Söylemek istediğim her şeyi bu kitabımda aslına bakarsan söylemiştim.” diyen Harper Lee’nin tanınmış eseridir.
  • ABD’de birçok toplumsal olayın yaşandığı dönemde yazılan Bülbülü Öldürmek romanı bir tek ABD’de değil tüm dünyada yankı uyandırmıştır.
  • Dünya edebiyatında Harper Lee’den başka romanlarıyla tanınmış Ernest Hemingway (Örnıst Hemingvey), John Steinbeck (Con Ştaynbek), Stefan Zweig (Stefın Zvayg), J. D. Salinger (Cey. Di. Selincır), Tolstoy, George Orwel (Corç Orvel) benzer biçimde pek oldukca isim vardır.
  • Harper Lee 1961’de Bülbülü Öldürmek romanıyla Pulitzer Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.

AŞAĞIDAKİ ESERLERİN YAZARLARINI KARŞILARINA YAZINIZ.

Yazarlar: Bilge KARASU, Latife TEKİN, Harper LEE, John STEINBECK, Gabriel Garcia MARQUEZ, Mithat Cemal KUNTAY, Talip APAYDIN, Cengiz DAĞCI, Cengiz AYTMATOV, Orhan KEMAL, Buket UZUNER, Ernest HEMİNGWAY, , İhsan Oktay ANAR, Oğuz ATAY, George ORWELL.

  • Puslu Kıtalar Atlası:
  • Tehlikeli Oyunlar:
  • Gelibolu:
  • Hayvan Çiftliği:
  • Yaşlı Adam ve Deniz:
  • Üç İstanbul:
  • Baba Evi:
  • Sarı Traktör:
  • Sevgili Arsız Ölüm:
  • Selvi Boylum Al Yazmalım:
  • Bülbülü Öldürmek:
  • Yüzyıllık Yalnızlık:
  • Gece:
  • Korkulu Seneler:
  • Fareler ve İnsanlar:

AŞAĞIDA VERİLEN BİLGİLERE UYAN ÖRNEK KELİMELERİ CÜMLENİN KARŞISINA YAZINIZ.

Kelimeler: İstasyon, Yorgundu, Çalışmaya, Süregelen, Arkadaşıyla, Alnı, Bilinçaltı, Hakkı, İpekçi, Bilgisayar.

  • Arapçadan dilimize giren ve örneksiz biçimlerinde sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimeler, Türkçede tek ünsüzle kullanılır. Bu kelimeler ünlüyle başlamış olan ek aldıklarında yada destek fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüzler ikizleşir. Lügatımızda herhangi bir kelimeye eklenen ve ünsüz harfle başlamış olan yapım ve çekim ekleri kendisinden önceki son harf sert ünsüz ise sert ünsüzle adım atmak zorundadır. (…………………………………………)
  • İki heceli bazı kelimeler ünlüyle başlamış olan bir ek aldıklarında kelimelerin ikinci hecelerindeki dar meşhur düşer. (…………………………………………)
  • Ödat eylem eklerin “-an, -en/ -r, -ar, -er, -ır, -ir/ -maz, -mez / -mış, -miş” kalıplaşması ile oluşan birleşik sözcükler bitişik olarak yazılır. (…………………………………………)
  • Kelimelerden her ikisi yada ikincisi, birleşme esnasında anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır. (…………………………………………)
  • Ek fiilin çekimli biçimleri ayrı yazılabildiği benzer biçimde bitişik olarak da yazılabilir. Ünsüzle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında i ünlüsü düşer, ek olarak büyük meşhur uyumuna uyar. (…………………………………………)
  • Birden oldukca heceli ve a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlamış olan ek aldıklarında bu fiillerdeki a, e ünlülerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve iye dönme) eğilimi görülür. Sadece söyleyişteki ı i ünlüleri yazıya geçirilmez. (…………………………………………)
  • Sözcüklerden her ikisi yada ikincisi, birleşme esnasında benzetme yöntemiyle anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik sözcükler bitişik yazılır. (…………………………………………)
  • “ile”, ünlüyle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında araya y ünsüzü girer ve başındaki i ünlüsü düşer. (…………………………………………)
  • -ma/ -me ile biten mastarlardan sonrasında -a/ -e, -ı / -i eklerinden biri ulaştığında araya y koruyucu ünsüzü girer. (…………………………………………)

Aşağıda karışık olarak verilen kavramları metinde doğru boşluklara yerleştiriniz.

  • Geriye dönüş
  • Latife Tekin
  • Minik Ağa
  • toplumcu gerçekçi
  • Tırpan
  • üst tasarı
  • Necati Cumalı
  • Bilge Karasu
  • Oğuz Atay
  • Üç İstanbul
  • Sevgili Arsız Ölüm
  • Verimli Topraklar Üstünde
  • Cevdet Bey ve Oğulları
  • Yoksul Baykurt
  • postmodernist
  • Aylak Adam
  • çağıl psikoloji
  • İç konuşma
  • Pastiş
  • Hakkaniyet Ağaoğlu

1. …………, romanında vakalar, II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet ve Mütareke Dönemlerinde geçmektedir.

2. Orhan Kemal, Cumhuriyet Süreci Türk Edebiyatı’nda …………… anlayışı benimsemiştir.

3. ………….. Çukurova’ya gelen üç arkadaşın yaşamış olduğu sıkıntılar çerçevesinde anlatılmıştır.

4. Türk edebiyatında ……… ,……….. benzer biçimde yazarlar toplumcu gerçekçi anlayışla yazdıkları romanlarıyla tanınmışlardır.

5. Orhan Pamuk,…………… adlı romanında bir ailenin değişimini kuşaklar üstünden anlatmıştır.

6.Cumhuriyet Süreci’nin mühim edebî anlayışlarından biri de roman ve hikâyede görülen, …………. anlayıştır.

7. Tarık Buğra’nın …………. adlı romanı Kurtuluş Savaşı’nı ele alır.

8. Yusuf Atılgan, ………….. romanında kişinin iç dünyasını başarıyla yansıtılırken ………………………….. den yararlanmıştır.

9. …………. ; romanda kahramanın zihninden geçenlerin, anlatıcının aradan çıkılarak aktarılması tekniğidir.

10. ………… modernizm akımının romanda sık kullandığı ifade tekniklerindendir.

11. …………… romanı, halk edebiyatının ifade tarzından yola çıkılarak yeni bir biçimle yazılmıştır.

12. …………. başlı başına bir türe, tarza özgü üslubun, biçimin taklididir.

13. …………….. , klasik romancıların vakit ve mekânı ayrıntısıyla anlatarak oluşturdukları gerçekçi havayı eserine yansıtmaz, zamanı ve mekânı belirsizleştirir.

14. Postmodernist romanların ayırt edici yönlerinden biri ………….. dır.

15. Türk edebiyatında ……………… , ……………. benzer biçimde sanatçıların romanlarında postmodernizmin tesirleri görülmektedir.

Aşağıda karışık olarak verilen kavramları metinde doğru boşluklara yerleştiriniz.

  • Bilge Karasu
  • Satranç
  • İsmail Gaspıralı
  • postmodernizm
  • Kolaj
  • Harp ve Sulh
  • İki Şehrin Hikâyesi
  • Sevgili Arsız Ölüm
  • İhsan Oktay Anar
  • Cengiz Dağcı
  • Kırgız edebiyatının
  • Ernest
  • Hemingway
  • Gazap Üzümleri
  • Tespih Ağacının Gölgesinde
  • Selim İleri
  • Cevdet Bey ve Oğulları
  • Çavdar Tarlasında Çocuklar
  • Ses ve Hiddet
  • Gün Olur Asra Karşılık

1. Cumhuriyet Süreci Türk edebiyatında 1980’den sonrasında …………………… etkili olmaya adım atmıştır.

2. Latife Tekin, …………………… adlı romanında köyden kente göç, aile içi çatışmalar benzer biçimde gerçekleri değişik bir bakış açısıyla ele almıştır.

3. …………………… tekniği herhangi bir mevzuda değişik yazar, ozan ya da kaynaklardan derlenen alıntıların bir araya getirilerek metne yansıtılmasıdır.

4. Türk edebiyatında …………………… ve …………………… benzer biçimde sanatçıların romanlarında postmodernizmin tesirleri görülmektedir.

5. Gece romanı …………………… tarafınca kaleme alınan postmodern romandır.

6. Orhan Pamuk, …………………… romanında İstanbullu bir ailenin yetmiş senelik serüvenini anlatır.

7. Cengiz Aytmatov’un …………………… romanı, …………………… önde gelen eserlerindendir.

8. …………………… ve …………………… Kırım edebiyatının iki mühim ismidir.

9. …………………… Stefan Zweig’in Brezilya’da sürgünde yazdığı eseridir.

10. Silahlara Veda Amerikalı yazar …………………… ‘in en mühim romanlarından biridir.

11. …………………… , Rus yazar Lev Tolstoy tarafınca yazılmış, dünya edebiyatının en mühim eserlerindendir.

12. John Steinbeck, …………………… romanında kaygı dolu günleri sessiz bir başkaldırıyla aşmaya çalışan insanları anlatmıştır.

13. …………………… , Charles Dickens’ın mevzusu Fransız Devrimi esnasında ve öncesinde Paris ve Londra’da geçen romanıdır.

14. …………………… , J. D. Salinger’in en iyi eserlerinden biridir.

15. Harper Lee, …………………… adlı romanını ölümünden kısa bir süre ilkin yayımlamıştır.

Aşağıda yer edinen çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.

1. Romanlarında düşsel kurguyu kullanan yazar, post-modernizmin tekniklerini kullanır. Fantastik anlatıma sıkça yer verir. Romanları otobiyografik özelikler taşır ve roman kişilerinin alegorik niteliği bulunur. Devrin vakalarını, sanat ve kültür anlayışlarını yansıtır. İki Yeşil Su Samuru, Balık İzlerinin Sesi, Kumral Ada Mavi Tuna sanatçının eserlerinden birkaçıdır.

Bu parçada tanıtılan sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Buket Uzuner
B) Nazlı Eray
C) Pınar Kür
D) Latife Tekin
E) Hakkaniyet Ağaoğlu

2. (I) Anlatıcı etkin değil, siliktir ve vakalara direkt müdahale etmez; anlatı içinde bilhassa gizlenmeye çalışır. (II) Roman kişileri seçkindir, bireysel sorunlarıyla var olurlar. (III) Üslup oldukca fazla önemsenmez, karmaşık bir üslup düzeni vardır. (IV) Çizgisel, kronolojik vakit yoktur. (V) Belirgin bir vaka örgüsü görülmez.

Bu parçada modernist romanla ilgili numaralanmış cümlelerin hangisinde data yanlışlığı vardır?
A) I B) II C) III D) IV E) V

3. Aşağıdaki yazarlardan hangisi postmodernist roman anlayışıyla yapıt vermemiştir?
A) Orhan Pamuk
B) Yusuf Atılgan
C) Bilge Karasu
D) Latife Tekin
E) İhsan Oktay Anar

4. “Yakalandın Turgut, kendini eleverdin. Niçin, Selim? Iyi mi olur, tam firmanın muhasebecisinden onbinpeşin yirmibeşbine bir otomobil almak üzereyken, tam direksiyon kursuna başlayacakken, tam bir kat parası biriktirmenin gerekliliğini düşünürken… beni kandıramazsın Selim, işime burnunu sokamazsın. Ben, soğukkanlılığımı müdafaasını bilirim. Sen söylemez miydin ‘utanmadan, duygusuzluğumla öğündüğümü’. On yıl ilkin olsaydı, bir ihtimal birazcık daha düşünürdüm; belirsiz tehlikelerden korkmazdım. On yıl ilkin olsaydı, Oblomov’u okuduktan sonrasında gövde hareketlerine başlamam benzer biçimde, gene bu sarsıcı vakayla kımıldardım yerimden bir ihtimal. Kımıldardım da ne yapardım? Asla. Birazcık huzursuzluk duyardım herhalde. Eski bir yara yerinin sızlaması benzer biçimde bir şey. Oblomov’u ve gövde hareketlerini unuttum. Kendimi acele toparladım. Bilinmeyen yüz binlerce kız içinde, üniversite kantininden birini seçtin kendine ve ona okumuş olduğu kitapları sordun ve karşında oturup susmasını seyrettin.”

Bu parçada kullanılan ifade tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Pastiş
B) İç çözümleme
C) Şuur akışı
D) Geriye dönüş
E) Parodi

5. Aşağıdaki yazar – yapıt eşleştirmelerin hangisi yanlıştır?
A) Bilge Karasu – Kılavuz
B) İhsan Oktay Anar – Pastırma Yazı
C) Orhan Pamuk – Masumiyet Müzesi
D) Selim İleri – Saz Caz Düğün Varyete
E) Oğuz Atay – Bir Bilim Adamının Romanı

6. Holden iyi bir okul olarak malum Pencey’de okuyordur. Sadece geçmesi ihtiyaç duyulan beş dersin dördünden kalmış olduğu için ve menajerliğini yapmış olduğu takımın malzemelerini metroda unutmuş olduğu için öteki okullardan kovulduğu benzer biçimde bu okuldan da kovulur. Bu sebeple eve erken geri dönmek mecburiyetinde kalır. Sadece eve dönmek istemez ve birkaç gününü New York’ta geçirmeyi düşünür. Gitmeden ilkin tarih hocası Bay Spencer’ın yanına uğramak ister. Bay Spencer’ın verdiği öğütlerden sıkılmış olduğu için her ne kadar onu sevse de yanından bir bahane uydurup ayrılır. Yatakhaneye geri döndüğünde odada arkadaşı Stradlater’in olmadığını görür. Sonrasında eline bir kitap alır ve okumaya adım atar.

Bu parçada özeti verilen yapıt aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sineklerin Tanrısı
B) Bülbülü Öldürmek
C) Yürekli Yeni Dünya
D) Çavdar Tarlasında Çocuklar
E) Otomatik Portakal

7. Çoğu zaman fantastik türle karıştırılan bu akım, kimi yönleriyle fantastiği andırsa da temeldeki fark oldukca açık ve kesindir. Anlatıda gerçek olanla düşsel olan dengelenme çabası içindedir. Geleneğe bağlı kalmış olarak gerçekle beraber düşsel olanın verilmesi hedeflenir. Bu akım, düşsel ile tasarı içinde gerçekliğin üstünde oynanan masalımsı bir oyunu andırmaktadır. Akıl sınırlarını zorlayan, mantık dışı ögeleri, büyülü şeyleri içinde barındıran bu akımın en mühim temsilcisi Gabriel Garcia Marquez‘dir.

Bu parçada bahsedilen akım doğrultusunda yapıt veren sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ferit Edgü
B) Hakkaniyet Ağaoğlu
C) Orhan Pamuk
D) Pınar Kür
E) Latife Tekin

8. Hikmet Benol, yükseköğrenim görmüş, kendini geliştirmiş, çevreye uyum sağlamaya çalışan biridir. Onun bu çevreye uyum sağlamasında çeşitli zorluklar öne çıkar. Her çıkan zorlukla savaşım etmeye çalışan Hikmet sonunda pes eder. Bu psikoloji ile eşinden de ayrılır. Kendi iç dünyasında huzurunu yitirmiş bir halde yaşamaya çalışır. Yaşamına bir gecekonduda devam eder. Burada emekli bir albay ile tanışır. İlk başta fikirleri örtüşmüyormuş benzer biçimde gözükse de emekli albay ile iyi anlaşırlar. Bir araya geldikleri zaman oyunlar yazmaya çalışırlar. Hikmet devamlı hayal kurmaktadır. Kendini gerçeklerden soyutlamış adeta rüya âleminde yaşamaya adım atmıştır. Bir taraftan da eski çevresine uyum sağlayamayışını orada bulunan insanların üstüne atar. Oradaki insanlardan nefret eder ve intikam alma arzusu ile yanıp tutuşur. Albay’la yazmaya çalmış olduğu oyunlarda da oldukca fazla hayal mevcuttur. Yazdığı oyunlar değiştirilip tekrardan oynanabilir fakat kendi geçmişi ile oynayamamanın acısını derinden hisseder. Çocukluğu, eşiyle olan evliliği artık geçmişte kalmıştır ve değiştirilemez. Hikmet yazılanların hep hayal ürünü bulunduğunu bilir ve bunun daha da uzamasının anlam ifade etmeyen bulunduğunu düşünür ve bu yaşamdan kurtulmak için hayatına son verir.

Bu parçada özeti verilen yapıt aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tehlikeli Oyunlar
B) Tutunamayanlar
C) Hakkâri’de Bir Mevsim
D) Berci Kristin Çöp Masalları
E) Ölmeye Yatmak

9. GDO’ların canlılar üstünde meydana getirmiş olduğu problemlerden biri de toksik etkilerdir. Bu toksik etkisinde bırakır canlılara —- yeni gen ürünlerini ve bu genlere bağlı olarak meydana gelen ikincil ürünleri kapsamaktadır. GDO’lu bitkilerde bulunan —- genler canlıların hücre ve doku sistemlerinde birikerek toksik etkilere niçin olmaktadır. Gen aktarımlarında hücrelerde mühim metabolik vakalar görülmektedir. Bu metabolik olayların en önemlisi canlıların hücrelerinde bulunan enzim ve proteinlerin —-.

Bu parçada boş bırakılan bölgelere aşağıdakilerden hangileri getirilmelidir?
A) koyulan – bulaştırıcı – uzaklaşmasıdır
B) verilen – iyileştirici – yalnızlaşmasıdır
C) aktarılan – öldürücü – farklılaşmasıdır
D) sunulan – taşıyıcı – birleşmesidir
E) uygulanan – yakınlaştırıcı – karşılaşmasıdır

10. Nerede ise yirmi yıl devam eden cenk süresince Albay Aureliano Buendia pek oldukca kez eve dönmüştü. Ne var ki, her sefer palas pandıras, acil ve mühim iki iş içinde gelir, tarafındaki askerler nereye gitse peşini bırakmazlar ve Aureliano’nun çevresinde Ursula’nın bile dikkatini çeken bir efsaneleşmiş halesi olurdu.

Bu cümledeki altı çizili sözü anlamca karşılayabilecek bir kullanım aşağıdakilerin hangisinde vardır?
A) Adına ve şimdi gördüğüm şahsiyetine aslına bakarsan fanatik olduğum büyük askerin bu alakası beni heyecana düşürmüştü.

B) Gereği benzer biçimde hazırlanmaya zaman bulamadan evden fırlayıp bir de üzerine o denli taksi parası ödediğine bin pişmandı.

C) Bir an çalgılar sustu, hepimiz şaşırmıştı, kimse padişahın ansızın galeyana gelmesinin sebebini bilmiyordu.

D) Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu.

E) Bir zamanlar benim de onların içinde bulunmuş oldu ğumu söyleyecek benzer biçimde oluyor fakat derhal kendimi toparlıyordum.

11. Aşağıdaki yargılardan hangisi kişisel fikir içermemektedir?

A) Çeşitli sebeplerle 72. Koğuşta bir araya gelen mahkumların yoksulluk düzeyleri oldukca derindir sadece Orhan Kemal aynı koşullarla boğuşan Kaptan’ı öteki mahkumlardan değişik şekilde kurgulayarak “insan bencildir” ya da “insan kötüdür” önermelerini de bir yönüyle sınırlamıştır.

B) Ah’lar Ağacı, şairin anılarından izler taşıyarak iç sıkıntılarını, anneye özlemini, varoluş sıkıntılarını, çocukluk anılarını ve yoksulluk bunalımını çarpıcı bir halde ortaya koyar.

C) Behçet Necatigil, şiirlerinde günlük sıkıntılarıyla boğuşan çağıl insanı anlatırken divan, halk ve tasavvuf şiirinden faydalanır ve bu şiirlerinde sokakları, ev içini, evimizdeki eşyaları dile getirir.

D) İhsan Oktay Anar’ın Kitab’ül-Hiyel adlı eserinde üç hiyel ustasının hikâyesini anlatarak bu hiyel ustalarının kendi içinde değişiklik ve dönüşümlerini dile getirir ve onların icatları yapmaktaki hırslarını büyük bir etkileyicilikle aktarır.

E) Orhan Asena’nın en mühim eserlerinden kabul edilen Tohum ve Toprak oyunundaki tema Alemdar Mustafa Paşa ile II. Mahmut arasındaki iktidar mücadelesi olup başlangıçta Alemdar Paşa’nın yanında olan II. Mahmut, onun kendisini dikkate almayan tutumlarından sonrasında ona destek olmaktan vazgeçer.

12.
I. Yemen kahvesinin bu denli tüketilmesi ve benimsenmesi ticari anlamda bir kıymet kazanmasını elde etmiş; bilhassa Osmanlı hazinesine ciddi katkılarda bulunmuştur.

II. İstanbul’a gelen Avrupalı tacirler Yemen kahvesini tatmış ve leziz buldukları bu içeceği yanlarında götürerek Osmanlı-Türk kültürüne evrensel bir kalite kazandırmıştır.

Bu iki cümlede ifade edilenlerin anlamca doğru bir halde birleştirilmiş hâli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yemen kahvesinin oldukca tüketilmesi, Osmanlı kültürünü zenginleştirince Avrupalı tüccarlar bu içecekle tanışıp onu kendi topraklarına götürmüş ve ona internasyonal bir kalite kazandırmıştır.

B) Osmanlı topraklarında Yemen kahvesini tanıyan Avrupalı tüccarlar, kahveyi Avrupa’ya götürerek Osmanlı kahvesi olarak onu tanıtmışlar ve Osmanlı kültürünü zenginleştirmişlerdir.

C) Evrensel bir değere haiz olan Yemen kahvesi, Avrupalı tüccarlar yardımıyla Osmanlı’nın hazinesine büyük katkılar elde etmiş, bu katkılar sebebiyle Osmanlı kültürü adını tüm dünyada duyurmuştur.

D) Avrupalı tüccarların Yemen kahvesini tadıp onu kendi topraklarına götürmesiyle Osmanlı-Türk kültürüne bu kahve internasyonal bir kalite kazandırmış ve bu sayede Yemen kahvesi oldukca tüketilip Osmanlı hazinesini zenginleştirmiştir.

E) Yemen kahvesinin günümüzde oldukca tüketilmesi ona ticari bir imtiyaz kazandırırken geçmişte hem Osmanlı hazinesini zenginleştirmiş hem de Avrupalı tüccarlar yardımıyla internasyonal bir niteliğe dönüşmüştür.

13. (I) Uyumsuz tiyatro, tüm değerlerini yitiren, karamsar ve bunalımlı insanoğlunun sanatıdır. (II) II. Dünya Savaşı’nı yaşayan insanların ruhsal durumlarını gözler önüne serer: toplu kıyımlar, milyonlarca insanoğlunun ölmesi, kentlerin yıkılıp yakılması… (III) İkinci Dünya Sava-şı’nda yaşanmış olan bu vakalarla beraber savaşın getirmiş olduğu umutsuzluk, yüzyıl insanının geleceğe dair ümitlerini yok eder ve sebepsiz endişelere, boş vermişlik duygusuna kapılmasına ve bunalıma girmesine sebep olur. (IV) Yabancılaşmadaki en mühim sebeplerden biri içinde bulunulan ortamdır, kontakt kuramayan insan hem kendine hem topluma yabancılaşır. (V) Uyumsuz tiyatro bilhassa de insanoğlunun boş vermişliğini, dünya karşısında almış olduğu umursamaz tavırları vurgular.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I B) II C) III D) IV E) V

14 -15. soruları aşağıdaki bölüme nazaran cevaplayınız.

Sisifos, Yunan mitolojisinde yer edinen bir insan kahraman karakteridir. Zekası, kurnazlığı ve yapmış olduğu akıl oyunlarıyla ün icra eden Sisifos, tanrıları tuzağa düşürür ve bunun sonucunda da tanrılar tarafınca cezalandırılır. Sisifos’un cezası, büyük bir kaya parçasını ömrünün sonuna kadar bir tepenin üstüne çıkartmaktır. Sadece Sisifos, kayayı tepeye çıkartmayı başardığı her seferinde aşağıya düşecek ve sonsuz bir döngü içinde bu eylemi tekrarlayacaktır. Ailos’un oğlu olan Sisifos, Homeros’un İlyada’sında insanların en kurnazı olarak tanımlanmaktadır. Odysseia’da ise Sisifos’un çarptırıldığı cezadan bahsedilmektedir sadece cezanın nedenine dair herhangi bir data bulunmamaktadır. Bir efsaneye nazaran Sisifos, tanrılarla boy ölçüşmüş ve onlara karşı geldiği için cezalandırılmıştır. Bir başka efsanede ise Sisifos’un ırmak tanrısı Asopos’a kızı Aigina’nın Zeus tarafınca kaçırıldığının haberini verdiği için cezalandırıldığından bahsedilmektedir.

14. Bu parçadan hareketle aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir?

A) Sisifos, birçok efsanede değişik şekillerde ve değişik karakterlerde yer almıştır.
B) Sisifos’un işlediği kabahat tam olarak bilinmediği için cezası kesinleşmemiştir.
C) Sisifos, tanrılara karşı geldiği için sonlanmaz bir döngünün içindedir.
D) Aklı yüzünden tanrılar tarafınca kıskanılan Sisifos, onları da kandırmayı başarır.
E) Yunan mitolojisinde yer edinen Sisifos’a öteki milletlerin mitolojilerinde de rastlanır.

15. Bu bölüme nazaran Sisifos’un cezalandırılmasının temel sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tanrıları tuzağa düşürmüş olması
B) İnsanlarla benzer karaktere haiz olması
C) Büyük kaya parçasını ömrünün sonuna kadar tepeye taşıması
D) Zekası sebebiyle tanrılar tarafınca kıskanılması
E) Tanrılara doğru olmayan haberler ulaştırması

16. Aşağıdaki metinlerin hangisinde değişik bir ifade tekniği kullanılmıştır?

A) Buyruk Bey’e baktı, yüzü gerilmiş fakat solukları muntazam. İki yıl önceki yangının son yuttuğu evi hatırladı. Aram Usta’nın oturmuş olduğu evi. Azca yukarda, üç yol ağzındaydı. Şimdi, arta kalan yığıntıda kuzukulağı, hindiba yetişiyor. Evin tahta perdeyle sokaktan ayrılmış bahçesinden mimoza ve nisan gülü dalları sarkardı dışarı. Küçükken, o köşede oyun oynamaktan korkmuştu hep. Kendinden sonrasında gelenler de korktular. Daha aşağı inip, Mumhane Sokağının sert bir dönemeçten sonrasında caddeye doğru uzanan sağ yanında oynadılar. Yumuşak kayalardan oyulmuş eski Mumhanenin önünde.

B) Faiz Bey de Neriman’da hâlâ doygunluk olunmamış bir iştiyak seziyor ve anlamıyor, kendi kendine düşünüyordu: “Ne istiyor? Baloya gitmekten başka bir arzusu mu var? Bu semtte oturmak arzu etmiyor mu, Şinasi’den başka birine mi temayülü var? Kim olsa gerek bu? Şi-nasi bilir mi acaba?.. Ne düşünüyor o? Bana niçin bir şey söylemiyor? İkisi da bana önem vermiyorlar mı? Benim aleyhimde mi düşünüyorlar? Ben onlara karşı vazifemi yapmıyor muyum? Balo müsaadesini verdiğime hata mı ettim? Haberim olmadan birçok vak’alar mı cereyan ediyor?”

C) Onu sadece birkaç görüntüyle hatırlayabiliyorum. Yaşamın o boğuntu veren gürültüsü içinde birkaç resme, kelimeye sıkışmış, sıkıştırılmış bir ilişki. O denli. Çöp dökerken, balkon yıkarken, çamaşır asarken. Bir de bir yaşam yanında taşımış olduğu rafineleşmiş bir üzüntü, derin bir boyun eğiş ve umutsuzluk.

D) O fena haberi aldıkları geceyi oldukca iyi hatırlıyordu Ersin. İlkokuldaydı. Avludaki zayıf hanımelinin kokusu odasına doluyordu. Telefonun sesini duyunca salona gitmiş, haberin alınışına şahit olmuştu. Ersin babasının yüzünün aniden çökmesinden anlamıştı bunun korkulu bir haber bulunduğunu. Cavit Amca’nın kaza geçirdiğini, hastaneye kaldırıldığını, durumunun ağır bulunduğunu öğrendiler. Ailenin iyi günlerine de fena günlerine de daima başat olan babası kendini topladı, gerekeni yapmak suretiyle derhal yola çıktı.

E) Kamp yaşantısı süresince, köyünde yediği yiyecekleri getirirdi aklına. Tencere dolusu patates kızartması, tencere dolusu lâpa, daha önceki bolluk yıllarında iri iri et parçaları getirirlerdi önüne. Hele süt, iç içe bildiğin kadar!

Yanıt Anahtarı: 1.A 2.C 3.B 4.C 5.B 6.D 7.E 8.A 9.C 10.B 11.C 12.D 13.D 14.C 15.A 16.B

Aşağıda yer edinen çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.

1. (I) Muzaffer İzgü, oldukca iyi bir gözlemci olup toplumu, insanları, insanların sıkıntılarını oldukca iyi bilen bir yazardır. (II) Eserlerinde en fazla yer verdiği mevzular, kendi gözlem alanı içindeki toplumsal ve siyasal çarpıklıklardan oluşur. (III) İnsanların problemlerine, problemlerine bu kadar başat olmasını elde eden en mühim unsur; gözlemciliğinin yanı sıra kendisinin de bir zamanlar o sorunları yaşayan bir insan olmasıdır. (IV) İzgü, eserlerinde Anadolu’nun sesini verir; her kesimden insan onun eserlerinde kendinden bir şeyler bulur. (V) Eserlerinde Türkiye’nin hangi bölgesini, yöresini anlatıyorsa kahramanlarını da o yörenin ağzıyla konuşturur. (VI) Hem çocuklar hem de yetişkinler tarafınca çokça sevilen bir yazar olmasının sebebi de bu yönüdür.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle adım atar?

A) II B) III C) IV D) V E) VI

2. (I) Cenup Kore sinemasının usta yönetmenlerinden Bong Joon-ho’nun Altın Palmiye kazanan son filmi Parazit, alışılmadık yöntemlerle varlıklı bir ailenin evine yerleşen yoksul bir ailenin hikâyesini mevzu alıyor.

(II) Son dönemde çekmiş olduğu Okja ve Snowpiercer benzer biçimde filmleriyle meseleye oldukca daha geniş, alegorik ve yapısal bir perspektiften bakan yönetmen, bu sefer bir çekirdek aileye odaklanıyor ve onları kendi deyişiyle sanki “mikroskoptan bakarcasına” gözlemliyor.

(III) Bong Joon-ho sineması, genel olarak Hollywood ve tür sinemasıyla olan iki taraflı ilişkisi üstünden tartışılır.

(IV) Karakterlerinin ağzından sordurulmuş olduğu “İyi oldukları için mi zenginler, yoksa varlıklı oldukları için mi iyiler?” sorusunun peşinden giden yönetmen, gerilim türünün ayrıntılarla, yakın planlarla ve “son dakika anlarıyla” ilişkisini bir ailenin, evin ve şehrin her yerine sinmiş sınıfsal eşitsizliğin ve öfkenin izini sürmek için kullanıyor. (V) Bir aile olduklarını gizleyerek Park ailesinin yanında çalışmaya başlamış olan Kim’lerin trajikomik hikâyesini mevzu alan film, sınıflararası gerilimi mizahi bir üslupla ele alan ve simgesel mizansenleriyle öne çıkan usta işi bir yönetmenlik örneği.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I B) II C) III D) IV E) V

3. – 4. soruları aşağıdaki bölüme nazaran cevaplayınız.

Minik Albert deneyi, Amerikalı psikolog John B. Wat-son’ın talebesi Rosalie Rayner ile klasik koşullanmanın insanoğlu üstündeki tesirini ölçmek amacıyla Johns Hopkins Üniversitesinde gerçekleştirdiği bir deneydir. Gözlem, temel olarak korkunun organik bir tepki mi olduğu yoksa öğrenilebilir ve kazandırılabilir bir tecrübe mi bulunduğunu idrak etmek üstüne tasarlanmıştır. Tarihin en mühim ruhsal deneylerinden biri olarak kabul edilen bu deneye başlamadan ilkin deneyin başkahra-manı sekiz aylık bir bebek olan Albert’e bir takım duygusal kontrol yapılır. Albert’e sırasıyla beyaz bir fare, tavşan, yanan kâğıt parçaları, peruk, maske benzer biçimde ilk kez karşılaşabileceği nesneler ve durumlar gösterilir. Albert, görmüş olduğu hiçbir nesneye karşı korku göstermez; her şeye gülümser. Bu testten sonrasında Albert’ı boş bir odaya götürürler. Odada Albert’ın üstüne oturmuş olduğu bez yatak haricinde hiçbir eşya bulunmaz. Ondan sonra Watson ve asistanı Rayner odadan çıkar, yalnız bıraktıkları Albert’ın yanına beyaz laboratuvar faresi salarlar. Albert, fareden korkmadığı benzer biçimde, tam tersi bir tepki göstererek fareyi oldukca sever, yakalamaya çalışıp gülmeye adım atar. Sonrasında psikologlar, Albert fareye her dokunduğunda demir çubukları birbirine vurarak rahatsız edici sesler çıkarmaya başlarlar. Sesleri duyan minik Albert ağlamaya adım atar. Oda tekrardan sessizleşince fareyle oynamaya devam eden Albert, gene fareye dokunduğu ilk anda psikologların çıkardığı o gürültülü sese maruz kalır. Ağlaması yatışıp aklı yeniden fareye kayan Albert, dokunmaya çalmış olduğu an hep aynı sesi duyduğu için fareye dokunmaktan korkmaya adım atar. Watson ve Rayner deneyi ileri noktaya taşıyıp tavşan ve başka tüylü objeler de getirirler. Albert, bilhassa beyaz renkli, tüylü bir nesne görse ondan korkup ağlamaya adım atar ve kaçmak ister. Artık Albert görmüş olduğu pamuk, beyaz tavşan ve benzer nesnelerin karşısında demir çubuklarla çıkarılan ses olmamasına karşın korkmaya adım atar. Vardıkları sonuçla yetinmeyen psikologlar, son olarak beyaz sakallı ve tüylü kostümler giyerek odaya girerler. Karşısında gitgide büyüyen tüylü nesneler gören zavallı Albert’ın korkusu artık hafızasına tamamen kazınır.

3. Deneyde Albert’ın bir süre sonrasında fareden korkmasının temel sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Beyaz ve tüylü nesnelere karşı tepki göstermesi
B) Psikologlar tarafınca odada tek başına bırakılması
C) Demir çubukları gördüğünde etkilenmesi
D) Yüksek ve tedirgin edici seslerle karşılaşması
E) Yabancı nesnelere belli bir süre sonrasında tepki vermesi

4. Bu deneyden çıkarılabilecek yargı aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Korkularımız doğuştan mevcud bir duygu durumu değil, sonradan kazanılmış bir deneyimin ürünüdür.
B) Korkmak benzer biçimde gülmek, ağlamak, heyecanlanmak vs. davranışlar genetik aktarımla bireyden bireye geçer.
C) İnsan, bir nesneden korkuttuğu andan itibaren ona benzeyen ya da benzemeyen tüm nesnelerden de korkmaya adım atar.
D) Korkulan nesnelere maruz bırakılmak, korkuları yenmek adına uzmanların geliştirdiği bir tedavi yöntemidir.
E) Nesnelere karşı gösterilen korkular, erişkin insanlardan ziyade bebeklerde daha çok tesir etmektedir.

5. Kulaklarımda mermer çeşme yalaklarına akan berrak suların, şarkı söyleyen kızların, rüzgârda atlas benzer biçimde hışırdayan karaağaç yapraklarının ve sabahın ilk güneşiyle doğrulmaya çalışan çiy düşmüş tarlaların sesi; burnumda, fırından yeni çıkmış sıcak sıcak sini ekmeklerinin, taze kesilmiş çayırların ve tepedeki çamların arasından süzülüp akan rüzgârın kokusu vardı.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) İkileme
B) Karşılaştırma
C) Benzetme
D) Niteleme
E) Duyular arası aktarım

6.
Gazeteci:
(I) —-

Uzman:

— Türkiye çapında ısı bilimine ilişkin araştırmaları ve uygulamaları geliştirmek amacıyla Isı Bilimi ve Tekniği Derneğini kurma fikri 1974’te Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenen ‘Termodinamik Eğitimi’ Çalıştayı esnasında gündeme gelmiştir.

Gazeteci:

— 2018 senesinde TIBTD’nin dokuzuncu başkanı olarak seçildiniz. Dernek başkanı olarak ilk deneyiminiz ne oldu ve iyi mi sonuçlandı?

Uzman:
(II) —

Bu diyalogda boş bırakılan bölgelere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) (I) Derneğin kurulma fikrini ilk kim önerdi?

(II) Çoğunluğu Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) öğretim üyesi olan minik bir grup, dernek tüzüğünün ana hatlarını belirleyerek 1976 yılı başlangıcında “Isı Bilimi ve Tekniği Derneği”ni ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümünde kurmuştur.

B) (I) TIBTD’nin başlangıç yıllarındaki hedefiniz neydi? (II) Türkiye, ısı bilimi ve tekniği alanında dünya genelinde söz sahibi akademisyen ve mühendislere haizdir. Örnek verilecek olursa, şu anda akademisyen olarak aklıma gelenler; Sadık Kakaç, Yaman Yener, Yunus Çengel, Vedat Arpacı, Necati Özışık, vb. Isı bilimi ve tekniğinin kapsam alanı, iklimlendirme sektörünü içermektedir.

C) (I) Başkanlık yaptığınız dönemdeki Türkiye sanayisinin durumu nasıldı?

(II) TIBTD’ye 1994’te 795 üye numara ile kaydoldum. 2004’te devrin başkanının önerisi ile kurula girdim. 2018 yılına kadar derneğin kurulunda etken rol aldım. 2006 yılından başkan olana kadar muhasip üye olarak on iki yıl hizmet ettim.

D) (I) Sizin ve meslek arkadaşlarınızın karşılaşmış olduğu zorluklar nelerdi?

(II) Dernek web sayfasının İngilizce ara yüzü oluşturulmuş ve 1977’den beri basılan tüm dergiler elektronik formda web sayfasına yüklenmiştir. 2019’da Kocaeli’nde gerçekleştirilecek olan 22. Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi hazırlıkları yapılmaktadır.

E) (I) Türk Isı Bilimi ve Tekniği Derneği (TIBTD)’nin kurulum aşaması hakkında data verir misiniz?

(II) Dernek başkanı olarak ilk faaliyetim, üye iletişimlerinin kurularak etken üyelerin tespit edilmesi olmuştur ve bu süreç hâlen devam etmektedir. Üye detayları güncellenerek DERBİS sistemine girilmektedir.

7. Ne korkulu bir ilaç bu () Yok () sizi unutmaktansa daha da acı çekmeye razıyım () Bir an bile olsa sizi artık sevmemeyi dilediğim için kendime kızmadan edemiyorum. Siz ise benden daha acınacak durumdasınız. Ne mutsuzluk () Sanki elimde mi bu ()

Bu parçada parantezle () belirtilen bölgelere, aşağıdaki noktalama işaretlerinden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
A) (:)(;)(.)(?)(?)
B) (!)(:)(.)(!)(…)
C) (;)(:)(.)(…)(?)
D) (!)(,)(.)(!)(?)
E) (.)(,)(;)(?)(!)

8. “Somut olarak yer bildirmeyen alt, üst ve üstü sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır.”

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bu kurala uyulmadığı için bir yazım hatası yapılmıştır?
A) Bilinçaltında yaşayan senaryo, insanın yanlış rol oynaması ile baştan aşağı değişti.
B) Hanım birden silkinerek gözlerini açıyor, derhal başucunda Seyfi’yi görünce şaşırıyor.
C) Nihayet yönetim, ayaküstü çıkarılan emirlerle yaşantılara bir seviye verilemeyeceğini anlamış oldu.
D) Bu düşüncelere daldığında öğleüzeri olmak üzereydi ki birden saati fark ederek işine koyuldu.
E) Elbet birçok mühim mevzuya el attı fakat temel problemlerinden bazıları yüzüstü duruyor.

9. Sanatçının kendi eserini başka eserleri yansılamak yöntemiyle yazması ve tekrardan kurmasıdır. Bu teknikte alay etmek amacıyla bir yazarın dil ve ifade özelliklerine onu çağrıştıran bir halde öykünmek esastır. Değişik bir yapıtı ya da yapıtın bir parçasını başka bir bağlamda yansılamak yöntemidir. Bu teknikte orijinal yapıt direkt kullanılmaz, onun taklidi üretilir. Bu teknik daima aslolan metni komik hâle getirmeyi amaçlayan bir teknik değildir, aslolan metin gülünçse tekrardan üretilen yapıt de komik olur.

Bu parçada söz edilen ifade tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) İroni B) Montaj C) Kolaj D) Parodi E) Pastiş

10.1980 sonrası Türk edebiyatına damga vuran adlardan kabul edilen yazar; ilk dönem eserlerinde köy gerçekliğini, köyden kente göç edenleri, çarpık şehir ilişkilerini, bu çarpıklaşmanın getirmiş olduğu yabancılaşmayı, yabancılaşan bireylerin içsel yolculuklarını ve yoksul insanları işlemiştir. Türk edebiyatında daha oldukca, gerçekçi ve toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla işlenen bu mevzuları çoğu zaman gerçeküstücü bir yaklaşımla ele almıştır. Anlatımında gerçeklerden, gözleme dayalı unsurlardan ve halk ürünlerinin ifade tarzlarından yararlanmıştır. Berci Kristin Çöp Masalları, Buzdan Kılıçlar, Aşk İşaretleri, Ölüm Yokmuş, Unutma /fa/rçes/roman türündeki eserlerindendir.

Bu parçada söz edilen yazar aşağıdakilerden hangisidir?
A) Latife Tekin
B) Pınar Kür
C) Buket Uzuner
D) Leyla Erbil
E) Ayfer Tunç

11. Aşağıda verilen yazar – yapıt eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
A) Stefan Zvveig – Amok Koşucusu
B) George Orvvell – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
C) Ray Bradbury – Yürekli Yeni Dünya
D) John Steinbeck – Gazap Üzümleri
E) Ernest Hemingvvay – Yaşlı Adam ve Deniz

12. Uyumasından yararlanıp onun hakkında sessiz bir şekilde data verelim. Hususi hayatlarında hareketsiz ve başarısız olan Çehov kahramanları benzer biçimde kederliydi hep. Üzüntü mevzusuna hemen sonra oldukca döneceğiz. Kendisine adının ilk harfleriyle Ka denmesini tercih ettiğini, bu kitapta da o şekilde yapacağımı derhal söyleyeyim. Şimdi Erzurum garajından ayrıldıktan sonrasında yolculara iyi seyahatler dileyen sürücü benzer biçimde ben de ekleyeyim: Yolun açık olsun Ka… Fakat sizi kandırmak istemem; Ka’nın eski bir arkadaşıyım ve Kars’ta başına gelecekleri daha bu hikâyeyi anlatmaya başlamadan biliyorum ben.

Bu parçada kullanılan ifade tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Metinler arasılık B) Pastiş C) İroni D) Üst tasarı E) Parodi

13. Kırgız edebiyatının mühim yazarlarından olup II. Dünya Savaşı esnasında hikâyeler yazmaya adım atmıştır. Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitiren ————- eserlerinde milletinin zamanı süresince kazanılmış olduğu toplumsal, siyasal, etik, kültürel, edebî doğrusu tüm maddi ve içsel değerlerini yansıtmıştır; yaşamış olduğu coğrafya insanının acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazarak yaşananları ölümsüzleştirmiştir. Eserlerinde çoğu zaman Manas Destanlnda izler bulmak mümkündür. Cemile, Gün Olur Asra Karşılık, Beyaz Vapur, Toprak Ana mühim eserleri arasındadır.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki sanatçılardan hangisi getirilmelidir?
A) Cengiz Dağcı
B) Cengiz Aytmatov
C) AliTokombaev
D) İsmail Gaspıralı
E) İsa Hüseynov

14. Yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde yapmıştır. Felsefeci ve sosyolog Hilmi Ziya Ülken, felsefe profesörü Nermi Uygur ve Takiyettin Mengüşoğlu benzer biçimde meşhur fikir adamlarından ders almıştır. Yazar bu bölümde almış olduğu felsefe eğitimi ile geçimini sağlarken bununla beraber yazarlık donanımını elde etmiştir. Bazen radyoda haftalık programlar yapmış, 1970’li yıllarda TRT radyolarında üç radyo oyunu yayımlanmıştır. 1950 ile 1990 yılları aralığında eleştirilerde, sanat temalı tecrübe etme ve çevirilerde, tanıtım yazılarında adına sık sık rastlanır. Ferdin problemlerine inerken okurun karşısına değişik bir düzyazı tekniğiyle çıkar. Klasik vaka örgüsü çizgisinden değişik bir yöntem kullanırken yalnızlık, tutku, korku, sevgi ve ölüm benzer biçimde mevzuları ele alıp çağrışımlardan ve simgelerden geliştirdiği yeni bir üslupla karşılaşılır. Edebiyat ve felsefeyi belirli ölçülerde harmanlayarak örneksiz örnekler vermiştir. Eserlerinde bireyi işlemiş; kişinin bilinçaltını, kişinin sorumluluklarını ele almıştır. Günlük yaşamın rutinlerini ve rutinlerin açmazlarına yer vermiştir. Ele almış olduğu mevzular; yalnızlık, sevgi, dostluk, tutku, inanç ya da inançsızlık, korku ve ölümdür.

Aşağıdakilerden hangisi parçada tanıtılan sanatçının eserlerinden biri değildir?
A) Göçmüş Kediler Bahçesi
B) Narla İncire Gazel
C) Troyada Ölüm Vardı
D) Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
E) Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı

15. Akıllı bir adam olan George Milton ve ismiyle karşıtlık oluşturacak şekilde iri ve oldukca kuvvetli fakat akli dengesi bozuk olan Lennie Small, Büyük Bunalım esnasında çiftlikten çiftliğe dolaşarak iş arayan göçmen toprak işçilerinden ikisidir. Kaliforniya’daki Salinas Vadisi’nde, Soledad civarlarında bir çiftlikte iş bulurlar ve para biriktirmek için çalışmaya başlarlar. Kendilerine ilişik bir parça toprak edinip oraya yerleşmeye dair ortak bir hayalleri vardır. Sonradan başka bir çiftliğe yerleşen ikilinin imgesel gerçek olmaya daha da yaklaşır. Yaşlı ve bir elini çiftlikte yitirmiş bir işçi olan Candy, ikiliye parasını birleştirmeyi ve böylece ay sonunda hayallerindeki çiftliği satın almayı önerir.

Bu parçada bir kısmı verilen yapıt aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fareler ve İnsanlar
B) Gazap Üzümleri
C) Bülbülü Öldürmek
D) Sineklerin Tanrısı
E) Hayvan Çiftliği

Yanıt Anaktarı: 1.C 2.C 3.D 4.A 5.B 6.E 7.D 8.B 9.E 10.A 11.C 12.D 13.B 14.E 15.A

Aşağıda verilen numaralanmış cümleleri paragraf oluşturacak şekilde sıralayınız.

I. Doğaldır ki insanoğlu ilkin kendi refahını elde etmiş hemen sonra çevresini oluşturan çevrenin bileşenlerinden olan hayvanların haklarını savunmaya adım atmıştır.

II. Bu girişimler insan refahının gelişmiş olduğu ülkelerde başlamış ve hemen sonra tüm dünyaya yayılmıştır.

III. Daha oldukca insanların çıkarlarına dayanan insan-hayvan ilişkisi, ilk çağlara kadar uzanmasına karşın hayvan hakları ve refahının önemi son yıllarda daha oldukca dillendirilmeye adım atmıştır.

IV. Sadece günümüzde hangi toplumda olursa olsun hayvanların da hakları olduğu ve onların da saygı görmeye muhtaç olduğu yadsınmamaktadır.

V. Hayvanların da insanoğlu benzer biçimde duyguları olan varlıklar bulunduğunun anlaşılması 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde hayvan hakları hareketinin başlamasıyla ortaya konulmuştur.

VI. Bundan dolayı hayvan hakları ve refahı olgusu, sadece modern toplumlarda yükselen bir kıymet olarak görülmüş, hemen hemen kendi refahını sağlayamayan toplumlarda ise lüks olmaktan ileri gidememiştir.

Aşağıdaki metni okuyun ve soruları bu metne nazaran cevaplayınız.

PUSLU KITALAR ATLASI

Sabah ezanını okumaya hazırlanan müezzinler ellerini kulaklarına götürmeye başladıklarında, Arap İhsan surlarla çevrili Galata’nın tersaneye oluşturulan Azapkapısı önüne geldi. Ganimet sandığı omuzunda, eli ise Ali-baz’ın kulağındaydı. Önceki gün yağan yağmurdan balçık deryasına dönmüş sokaklarda ilerlediler. İç Azap kapısını geçtiklerinde sabah ezanları okunmaya başlamıştı. Arap Camii yolundan çıkıp, yerçekimine meydan okuyacak kadar eğri büğrü, çekül doğrultusunu çoktan terketmiş ahşap evlerin arasındaki yılankavi sokaklara daldılar. Balçığa bata çıka ilerlerken fare ve köpek leşlerine, sivri kemikli at kafataslarına basma-maya dikkat ediyorlardı. Alibaz hayatında ilk kez geldiği bu kenti hayretle inceliyordu. (…) Sonunda Kürkçü kapısına yakın bir yerde, Yelkenciler hanına bitişik, iki kattan oluşan ahşap bir evin önüne geldiler. Arap İhsan kapıyı açılana kadar yumrukladı.

Bünyamin düşünde gene onları görmüştü. Demir halkalardan örülü zırh gömlekleri çoktan paslanmış yeniçerileri, ellerinde meşalelerle karanlık bir sisin içinde bilinmeyen bir yöne ilerliyorlardı. Tolganın burunluklarını indirmiş ve yüzlerini demir peçelerle örtmüşlerdi. Kalkanları küflü, yatağanları ve kılınçları paslıydı. Bünyamin son günlerde sık sık görmüş olduğu bu düşten, sokak kapısından gelen gürültülerle uyandı. Birisi ısrarla kapıyı çalıyordu. Fakat derhal yanıbaşındaki yatakta yatan babasının uyanacağı yoktu. Bu adam bazı nazari meseleleri çözmek için önceki geceden rüyaya yatmıştı. Esmer tende babasına asla benzemeyen bu kumral bıyıklı ve iri gözlü delikanlı, ne olur ne olmaz diye şiltenin altındaki yatağanı alıp merdiveni indi. Kapı hâlâ ısrarla yumruklanıyordu. Bünyamin “Kim o!” diye bağırdı. Fakat dışarıdaki adam yumruklamaktan vazgeçip kapıyı bu kez tekmelemeye başladı ki, bu da sadece bir tek kişinin özelliği olabilirdi. Kapıyı açtığında, karşısında büyük dayısını görmüş oldu.

İhsan Oktay ANAR

1. Metindeki anlatıcıyı ve anlatıcının bakış açısını tespit ediniz.

2. Metinde tasvir edilen bölümleri belirleyiniz. Tasvirlerin metnin anlatımını iyi mi etkilediğini yazınız.

3. Yukarıda okuduğunuz metin hangi edebî anlayışın özelliklerini yansıtmaktadır? Metnin ilişik olduğu edebî anlayış içinde yazılan öteki eserlere örnek veriniz.

Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız.

GELİBOLU – (Buket Uzuner)

Gelibolu’nun ayazı yamandır. Asla acımaz, çarpar insanı.

Gelibolu’nun ayazı serttir. Ege’den asla beklenmeyecek kadar hırçındır. İnsafsızdır. Uğultulu seslerle ürkütücü bir hikâye anlatarak dolaşan rüzgâr insanı döver, hırpalar. Sessiz ve incecik yağan erken bahar yağmuru, rüzgârın anlattığı ürkütücü hikâyeyi anlamış kadar içini titretir insanoğlunun. Rüzgârın anlattığı hikâye, bunu daha ilkin asla duymamış, asla bilmemiş olanları bile etkisinde bırakır, hüzünlü bir iz bırakır ziyaretçilerde. Gelibolu’nun rüzgârı yorar, yalnızlaştırır. Gelibolu’nun ayazı yaman ve ürperticidir. Yabancılar bunu anlamaz, Doğu Akdeniz’de ayazın bu kadar sert olabileceğine inanmazlar. Sadece Çanakkale’nin yerlileri bilir ayazının sertliğini. Gelibolu Yarımadası ayazın en yaman vaktinde; erken baharda çarpar insanı.

2000 yılının bir Mart sabahında, hemen hemen hava karanlıkken Çanakkale Ulusal Parkı’nda son model bir cip ilerliyordu. Genç bir gezgin rehberi, yabancı bir turisti Arıburnu Anzak Koyu’na doğru götürmekteydi. Birazdan gün ağaracaktı. Saatler haricinde her şey simsiyah geceyi doğruluyordu. Arıburnu Koyu’na varınca cip durdu.

(…)

Gökyüzünde uçuk pembe utangaç bulutlar belirip, mavi renkler griye dönünce cipin sağ ön kapısı açıldı. İçinden sarı saçlı, ince uzun, genç bir bayan indi. Dışı muşamba, astarı yünlü ekose yağmurluğuna sıkıca sarınıp, kapşonunu başına taktı ve Koy’a doğru yürüdü. Rehber o dönene kadar cipin içinde bekleyecekti.

Hanım Koy’a varınca durdu, pantolonunun paçalarını dizlerine kadar sıvadı. Uğultulu ıslak rüzgâra ve ince yağan iç ürpertici yağmura aldırmadan botlarını ve çoraplarını çıkarttı. Çoraplarını botlarının içine sakladı. Çıplak ayaklarına batan çakıl taşlarını ve et kesen soğuğu umursamadan denizin içinde yürümeye başladı. Su dizlerine varıncaya dek yürüdü. Orada durdu. O vakit döndü; sırtını denize, yüzünü karaya verdi. Tam karşısında Arıburnu Yarı haşmetle yükseliyor, derhal önünde Anzak askerlerinin taşları yağmurla yıkanmış mezarları duruyordu. Güneşin oldukca serin ve solgun erken ışıkları kadının yüzüne dokunduğunda, o dudaklarını ısırmaya, gözlerini kırpıştırmaya başladı. Kendi kendine bir şeyler mırıldandığı düşünülebilirdi. Bir ihtimal bir yakarma, bir ihtimal bir şarkı. Sanki üşüdüğünü hissetmişti, fakat üşüyen yalnızca dudaklarıydı. On dakika, bir ihtimal birazcık daha çok.

(…)

Buket Uzuner

1. Hanım Koy’a varınca durdu, pantalonunun paçalarını dizlerine kadar sıvadı. Uğultulu ıslak rüzgâra ve ince yağan iç ürpertici yağmura aldırmadan botlarını ve çoraplarını çıkarttı. Çoraplarını botlarının içine sakladı. Çıplak ayaklarına batan çakıl taşlarını ve et kesen soğuğu umursamadan denizin içinde yürümeye başladı. Su dizlerine varıncaya dek yürüdü. Orada durdu. O vakit döndü; sırtını denize, yüzünü karaya verdi.

a) Metinden alınan yukarıdaki parçanın anlatımında beş duyuya yönelik hangi ayrıntılardan yararlanılmıştır?

Bu tip anlatımların metne katkısını emareniz.

b) Siz de “görme, tatma, dokunma, işitme, koklama” duyularına hitap eden bir paragraf oluşturunuz.

2. 2000 yılının bir Mart sabahında, hemen hemen hava karanlıkken Çanakkale Ulusal Parkı’nda son model bir cip ilerliyordu.

a) Metinden alınan bu cümlede büyük harflerin kullanılma gerekçelerini açıklayınız.

b) Aşağıda verilen cümlelerde tarihlerin yazımının doğru olup olmadığını inceleyiniz. Yazımı yanlış olan cümlelerin doğru biçimlerini yazınız.

  • Günlerden Salıydı, sen gene yoktun.
  • Bu yıl okullar haziranda kapanacak.
  • Sana verdiğim süre 15 ocak’ta sona erecek.

3. Metinden alınan “Sessiz ve incecik yağan erken bahar yağmuru, rüzgârın anlattığı ürkütücü hikâyeyi anlamış kadar içini titretir insanoğlunun.” cümlesinde virgül yüklemden uzak düşmüş özneyi ayırmak için kullanılmıştır. Siz de virgülün bu kullanımına metinden örnek bir cümle bulunuz.

Aşağıdaki metni okuyun ve soruları bu metne nazaran cevaplayınız.

GÜN OLUR ASRA BEDEL

(…)

Şimdi aslolan mevzuya gelelim: Bu vaka iyi mi meydana geldi:

Bigün sırf merak güdüsü ile, devamlı ve tertipli radyo dalgalarının geldiği noktaya yanıt sinyali göndermeye karar verdik. Bir mucize oldu! Sinyalimizi derhal aldılar. Hem yakalamış, hem de anlamışlardı! Alıcımız, her zamanki radyo sinyalini bu kere çift olarak aldı, sonrasında bir üçüncüsü daha geldi. Bu üçlü sinyal, slm sinyalleriydi. Evrenden gelen eş-zamanlı slm sinyalleri, galaksimiz dışından, akıl almaz bir uzaklıkta, kendilerine benzeyen akıllı varlıkların bulunduğunu ve bunlarla ilişki kurulduğunu müjdeleyen zafer marşlarıydı sanki. Bu bizim, uzay biyolojisi kavrayışımızda, uzay ve vakit, mekân ve uzaklık anlayışımızda bir devrim idi. Demek ki biz, uzayın akla sığmaz sonsuz boşluklarında yalnız değildik! Evrende, dünyadaki insanlardan başka akıllı ve ruh taşıyan yaratıklar da vardı!

Keşfimizin gerçekliğini doğrulamak için başka bir bildiri daha yolladık onlara. Bununla, tâ yaradılıştan bugüne yaşam beşiğimiz olan yerkürenin yapısı ile ilgili formülü bildirdik. Ve yanıt olarak, onların gezegeninin kütle yapısını gösteren formülü aldık. Bunu çözünce, gezegenlerinin bizim gezegene benzediğini anladık. Fakat onların gezegeni oldukça daha büyüktü ve dolayısıyla da daha kuvvetliydi.

Dünya dışındaki akıllı yaratıklarla ilk ilişkimiz ve data alışverişimiz işte bu şekilde oldu.

Dünya haricinde, başka bir gezegende yaşayan bu akıllı yaratıklar, ilişkileri arttırmak, geliştirmek için oldukca istekliydiler. Onların çabaları yardımıyla, karşılıklı olarak bilgilerimizi arttırdık. Böylece onların ışık hızıyla hareket eden bir uzay araçları bulunduğunu da öğrendik. Tüm bu data alışverişini başlangıçta matematik ve kimya formülleri ile yapıyorduk. Sonrasında bizlere konuşma dilleri bulunduğunu da bildirdiler. Dünyalılar kendi ge genlerinin yerçekiminden kurtulup uzaya açıldıkları ve uzayda uzun süre kalmaya başladıkları zamandan beri, astronomik-dinleyici dedikleri ve oldukca uzaklardaki sesleri zapt eden oldukca kuvvetli bir aygıtla bizim konuşmalarımızı dinlemişler. Uzay ve dünya içinde kurulan konuşma bağlantılarını zapt etmiş, karşılaştırma ve çözümleme yöntemiyle, kelimelerin ve cümlelerin anlamını öğrenmişler. Bizimle İngilizce ve Rusça konuşarak anlaşmaya çalışmış oldukları vakit söylediklerine daha oldukca inandık.

Bu bizim için akıl almaz bir vaka, bir gerçek idi.

Şimdi işin özüne dönelim: Biz, dünya dışı bir uygarlığa haiz o gezegene gitmeye karar verdik. Gezegenlerinin adı Orman-Göğsü idi. Yaptığımız konuşmalara nazaran, gezegenlerinin adı aşağı yukarı bu anlama geliyordu. Düşünce onlardan geldi, Orman-Göğüslüler bizi kendileri çağrı ettiler. Ikimiz de düşünüp taşındıktan sonrasında daveti kabul ettik. Işık hızıyla giden uzay araçlarının bizim uzay istasyonumuza 26-27 saatte varabileceğini bildirdiler. Dönmek istediğimiz vakit aynı süre içinde istasyona getireceklerine dair güvence de verdiler. Kenetlenme mevzusunda kaygılandığımızı anlayınca bunun bir sorun olmadığını, bundan dolayı uzay araçlarının herhangi bir cisimle, yapısı ve şekli iyi mi olursa olsun, kolayca birleşip kenetlenebileceğini bildirdiler. Herhalde araçlarının elektromanyetik kenetlenme özelliği vardı. Bunun üstüne biz, onların gemisinin, bizim uzaya çıkış kapısına yanaşmasının uygun olacağını, bu şekilde onların aracına daha kolay geçebileceğimizi düşündük. Her şey uz giderse, dönebilirsek, istasyona geçişimiz de aynı yoldan olacaktı.

İşte şimdi biz, Parite istasyonuna bu şekilde bir bildiri bırakıyoruz. Bu bir çeşit izahat, bir açık mektup, bir dilekçedir. Fakat konumuzda aslolan sorun bu değil. Biz, ne yaptığımızın, ne kadar ağır bir mesuliyet yüklendiğimizin bilincindeyiz. Biz, insanlığa tasarım edilemeyecek kadar büyük bir hizmet etme şansı bulduğumuza, talihin bizlere bu şekilde benzeri olmayan bir fırsat verdiğine de inanıyor, bunun önemini anlamış bulunuyoruz.

(…)

Cengiz Aytmatov

1. Sizce Orman-Göğsü gezegeni iyi mi bir yerdir? O gezegendeki yaşamı iyi mi hayal edersiniz?

2. Dünya dışı varlıklarla kontakt kurmanın dünya barışına katkı sağlayacağı düşüncesine katılır mısınız? Niçin?

3. Kozmonotların Orman-Göğsü gezegeninden dünyamıza döndüğünü ve insanlığa o gezegenle ilgili tecrübelerini aktardıkları bir konuşma yapacaklarını farz ediniz. Kozmonotların yapacağı konuşma için kısa bir metin hazırlayınız.

4. a) Gün Olur Asra Karşılık isminde romanda, Parite Uzay İstasyonunda bulunan iki bilim insanından biri ABD, diğeri Sovyet uzay ajanslarına bağlı çalışanlardır. Değişik uluslardan bireylerin belirli bir hedefe yetişebilmek adına bir arada emekleri mevzusunda neler düşünürsünüz?

b) Değişik uluslardan insanlarla bir projenin içinde olduğunuzu farz ediniz. Bu çalışmanın ne üstüne olmasını isterdiniz?

c) Türkiye’de uzay araştırmaları ile ilgili hazırlık emekleri yapılmaktadır. Vatanımızda uzayla ilgili hangi çalışmaların yürütülmesini istersiniz?

5. Dördüncü soruya verdiğiniz yanıtı da dikkate alarak okuduğunuz metindeki kontakt problemlerine çözüm önerileri sununuz. Önerilerinizi aşağıya listeleyiniz.

Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözlerin mensup oldukları anlamları karşılarına yazınız. 

Gerçek Anlam – Mecaz Anlam, Yan Anlam, Terim Anlam

Cümleler:

  • Tabiatın en başarıya ulaşmış mimarları olarak kabul edebileceğimiz oecophyllalar, dokumacı karıncalardır.
  • Oecophyllalar, mantarların üstünden atlayarak eğlendikleri benzer biçimde, muhteşem yuvalar inşa etmeyi de biliyorlar.
  • Köşkün kapısından içeri girince ötesi berisi aşınmış hasır döşeli ve alçak tavanlı alt kat sofası; basık merdivenlerin ayağından kolayca çıkılıveren üst katı insana yalnızlık hissi verirdi.
  • Günümüzde pek oldukca insan; kendi mükemmelliğini ve benzersizliğini, yapmış olduğu işin önemini ve zorluğunu abartmaya dört elle sarılmış bir reklam şirketi benzer biçimde davranıyor.
  • En kolay işlemlerin bile ceplerde taşınan hesap makinesiyle yapıldığı bu zamanda, bir insanın çarpma işlemini elle yapabilmesi büyük bir şaşkınlık yaratır.
  • Sempati; vakit, mekân, kültür ve bireysel farklılıklara bağlı kalmaksızın tüm insanların aynı olduğu varsayımına dayanırken tarihsel empati hem incelemiş olduğu toplumlar hem de geçmiş ile günümüz içinde bir fark olduğu ön kabulünden yola çıkar.
  • Bitkin argın döndüğü evimizdeki yumuşacık, insanoğlunun içine işleyen sabun kokusu derin hayallere dalmasını sağlıyordu.

Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız.

Satranç

Gece yarısı New York’tan Buenos Aires’e hareket edecek olan büyük, buharlı yolcu gemisine son saatlerin alışılagelmiş yoğun etkinlik ve hareketliliği hâkimdi. Karadan gelmiş konuklar, dostlarını uğurlamak için itişip kakışıyor, eğik kasketli telgrafçı çocuklar toplantı salonlarına bağırarak bazı adları sesleniyor, valizler ve çiçekler oradan oraya taşınıyor, minik çocuklar merakla merdivenleri inip çıkıyor, bu sırada da orkestra durmak bilmeden güvertedekilere çalmaya devam ediyordu. Yanımızda, flaşların iki yada üç kez şiddetle patladığı sırada gezinti güvertesinde bir tanıdıkla, bu hengamenin birazcık uzağında söyleşi ediyordum muhabirler anlaşılan denize açılmadan derhal ilkin meşhur biriyle hızlıca röportaj yapıyor, onun fotoğraflarını çekiyorlardı. Dostum oraya doğru baktı ve gülümsedi: “Geminizde ender rastlanan bir kuş var, Czentovic bu.” Herhalde ne söylediğini asla anlamamış benzer biçimde bakmışım ki, açıklayarak ekledi: “Mirko Czentovic, dünya satranç şampiyonu. Doğudan batıya tüm ABD’yı, turnuvalara katılarak köşe nahiye dolaştı ve şimdi yeni zaferler için Arjantin’e gidiyor.” O an hakkaten de bu genç dünya şampiyonunun ve hatta roket benzer biçimde fırlamış kariyerine ilişkin bazı ayrıntıları hatırlamıştım- benden daha dikkatli bir gazete okuru olan dostum bu ayrıntıları bir takım anektodla tamaml masını bildi. Czentovic bir yıl kadar ilkin Alyehin, Capablanca, Tartakovver, Lasker, Bogolyubov benzer biçimde satranç sanatının kendini kanıtlamış ustalarının yanına adını bir hamlede yazdırmıştı.

(…)

Küçücük kayığını bir gece tahıl gemisinin ezip geçmiş olduğu Slav kökenli beş parasız bir Tuna sandalcısının oğlu olan, o zamanlar on iki yaşındaki evladı, babasının ölümünden sonrasında ücra yörenin sahibi acıyıp yanına almıştı ve iyi yürekli papaz ağzından cımbızla söz alınan, ağır kanlı ve geniş alınlı çocuğun köy okulunda öğrenemediklerini evde verdiği hususi derslerle telafi etmek için oldukça uğraşmıştı. Fakat çabalar sonuçsuz kaldı. Mirko kendisine yüz kere açıklanmış harflere her defasında boş boş bakıyordu; ağır çalışan beyni en kolay ders mevzularını kavrayacak güçten bile yoksundu. Hesap yapması gerektiğinde, on dört yaşlarındayken bile parmaklarından yardım alması gerekiyordu ve artık yeniyetme sayılabilecek bu delikanlı için bir kitap yada gazeteyi okumaksa daha da hususi bir çaba göstermesi anlamına geliyordu. Bu yüzden Mirko’ya asla isteksiz yada dik başlı denemezdi. Kendisine ne söylenirse itaat edip yapıyor, su taşıyor, odun kesiyor, tarlada diğerleriyle beraber çalışıyor, mutfağı topluyor ve insanı kızdıran bir yavaşlıkla da olsa yapılması istenen her işi güvenilir bir halde yapmış olup bitiriyordu. Bu söylediğim dedik oğlanın iyi yürekli rahibi en oldukca kızdıran tarafı o mutlak kayıtsızlığıydı.

(…)

Bir kış akşamı iki oyuncu günlük oyunlarına gömüldükleri sırada, köy yolu tarafınca bir kızağın çıngırak sesleri giderek yakınlaşmaya başladı. Kasketi karla kaplanmış olan bir köylü güçlü adımlarla ve telaşla içeri dalıp annesinin ölüm döşeğinde bulunduğunu papazın geç olmadan hanıma mukaddes yağ sürerek kutsamak için acil etmesi icap ettiğini söylemiş oldu. Rahip asla duraksamadan adamı takip etti.

(…)

“Eee, oyunu bitirmek ister misin?” diye takıldı, uykulu oğlanın tahta üstünde tek bir taşı bile doğru şekilde yerinden oynatamayacağından tamamen güvenli olan başçavuş. Çocuk, kafasını kaldırıp ürkek ürkek baktı, başını salladı ve rahibin yerine geçti. Jandarma başçavuşu on dört hamle sonrasında yenilmi ve bir de ek olarak, yenilgisinin suçlusunun dikkatsizlik sonucu yanlışlıkla yapmış olduğu bir hamle olmadığını da itiraf etmek mecburiyetinde bırakılmıştı. İkinci partinin sonucu da bundan değişik olmadı. (…)

Stefan Zvveig

1. Metin, Stefan Zweig’in II. Dünya Savaşı’nın yansımalarını, toplumsal değişimleri ve satranç oyununu merkeze yerleştirdiği bir romanından alınmıştır. Siz olsaydınız günümüzdeki Covid-19 salgınını hangi oyun, spor ya da sanat dalını merkeze alarak ve iyi mi anlatırdınız?

2. Yazar, çocukken ileride satranç ustası olabilecek kapasitesi bulunmayan ve bu duruma iyi mi geldiği mevzusunda insanlarda kuşku uyandıran, dünyaca tanınmış bir satranç şampiyonunu anlatarak metne adım atmıştır. Yazarın, bu şekilde bir anlatımı tercih etmesinin sebebi ne olabilir?

3. Metnin yazarı, romanını yazmaya başlamadan ilkin içerikle ilgili iyi mi bir hazırlık yapmış olabilir?

4. Roman, insanlığın geçirdiği felsefi, sosyolojik, toplumsal değişimlerin gözlemlenebileceği bir türdür. Şu sebeple roman; tolumsal olayların, yaşanmış olan değişiklik ve dönüşümlerin, teknolojik ve sosyolojik gelişmelerin, devrimlerin, ilerlemele rin, arayışların yansı masıyla oluşur. Okuduğunuz metnin yazarı da çağının toplumsal vakalarına ve değişimlerine tanıklık etmiştir. Satranç adlı yapıt de bu tanıklığın etkileriyle oluşmuştur.

Buna nazaran,

a) Bir yazarın başarıya ulaşmış romanlar yazmasında, çağının toplumları etkileyen vakalarına tanıklık etmesi kafi midir? Niçin?

b) Heykel, fotoğraf, opera benzer biçimde sanatlarda da toplumsal değişimlerin, teknolojik gelişmelerin yansımalarını görmek mümkün müdür? Niçin?

Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız.

Bir Tereddüdün Romanı

(…)

Muallâ kitabı kapadı. Hayır! Okuyamıyacak. Bir roman kahramanı, her şeyden evvel, kendisiyle birlikte yaşanacak sempatik bir dost olmalıdır. Muallâ’nın bu şekilde ne kadar dostları var. Onun için, çoğun, romandan ziyade meşhur adamların hayatlarını özetleyen hakiki eserler okumuştu. Bu kitabın da adı o şekilde bir şey vaadediyor: “Bir Insanın Yaşamı.” Ne yaşam! Muharrir mi? Kim bu adam? Muharrir olacak. Türk. Niçin bu şekilde bir otelin yatağında kıvranıp duruyor? Aman o çay. Muallâ bundan evvel Vagner’in hayatına dair bir kitap okumuştu. Şimdi, içinde, ondan kalan tadı arıyor.

(…)

Gözlerimi önüme indirince tahmin ettiğim şey olmuştu: Hıçkırıyordu. “Mendilini aradı ve bulamadı. Ona kendi mendilimi verdim ve gözlerini sildi. Masamıza yaklaşan garson kız, bana, “zavallıyı niçin ağlatıyorsun?” diyen ve tekdirler fışkıran bir gözle bakıyordu. O uzaklaştıktan sonrasında ben kıza doğru eğildim ve rica ile emri birleştiren -bence telkin için en uygun formül budur- bir sesle: “Haydi dedim, açılırsınız. “Ve tereddütlerini dağıtmak için telkinimi tamamlayan durağan(durgun) bakışlarla, birkaç kere yeniden ettim: Haydi, açılırsınız, anlatınız, haydi, anlatınız.

(…)

Kendisine bir dalgınlık ve unutkanlık gelmiş. (Belli, bundan dolayı mendil almağı bile unutmuştu.) Velhasıl, bana soruyor bu zavallı Hanım kız, ne yapmalı ki onu düşünmekten kurtulsun, artık onu asla hatırına getirmesin, onu sevmesin? “Evvelâ kendisine anlatmağa çalıştım ki bu türlü hastalıkların belirli bir tedavisi yoktur; eğer sulfato benzer biçimde hummayı acele geçiren bir ilâcı olsaydı, kendisi bana kadar gelmezdi, bundan dolayı bu maruf ilâcı ona başkaları tavsiye ederlerdi. Bundan anlamalıdır ki, oldukça ağır bir durum vardır ve izalesi epey uzun bir zamana bağlıdır. Büyük bir çaba lâzım bulunduğunu anlattım.

(…)

Hayatımda ben bunu oldukca hissettim. Derhal tüm kitaplarım bu cümleyi izah etmek içindir. “Tereddüt!” diye bağırıyorsun. Dinle ve sükûnetle düşün. Kim tereddüt ediyor? Kuşku yok ki, içinde en güçlü unsur olarak tereddüt bulunan bir hikâye var. Büyük bir epope. Fakat tereddüt eden kim? Muallâ Hanım mı? Bu, hadiseyi basite irca etmek olur. Hakikatte sen de tereddüt ediyorsun; Roma ile İstanbul içinde, hile ile içtenlik içinde, ölümle yaşam içinde tereddüt ediyorsun. Sonrasında ben ve benim olduğum zümre de tereddüt içindeyiz.

(…)

Peyami Safa

1. Bir roman kahramanı, her şeyden evvel, kendisiyle birlikte yaşanacak sempatik bir dost olmalıdır.

a) Romanlarda yer edinen kahramanlarla okuyucunun içinde, metinden alınan bu cümlede belirtildiği benzer biçimde bir birlikteliğin olması okuyucunun romana bakış açısını iyi mi etkisinde bırakır?

b) Yazarın metinde bu şekilde bir bakış açısına haiz karakteri kullanmasının sebebi ne olabilir?

2. Metindeki Muallâ karakteri, romandan oldukca tanınmış insanların hayatlarını özetleyen, tasarı olmayan eserler öğrenim görmüştür. Tanınmış insanların hayatlarıyla ilgili kitapları okumanın kişinin bakış açısına tesirleri ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

3. Belli, bundan dolayı mendil almağı bile unutmuştu, bence telkin için en uygun formül budur. cümlelerinden de anlaşıldığı benzer biçimde yazar kendi bakış açısını ve fikrini dışarıdan biri benzer biçimde romana yansıtmıştır. Size nazaran bunun romana katkısı nedir?

4. C. Flory’nin “En büyük vakit hırsızı kararsızlıktır.” sözü ile ilgili düşüncelerinizi, metindeki anlatıcının “tereddüt” mevzusunda söylediklerini de göz önünde bulundurarak açıklayınız.

Aşağıdaki cümleleri istenilen bilgiyle tamamlayınız:

1. Yılanların Öcü romanının yazarı ………………

2. Tutunamayanlar romanının yazarı ………………

3. Çağdaş kuralların dışladığı değerlerin ön plana çıkmış olduğu, “modernizm sonrası” anlamına gelen edebî ve felsefi anlayış ………………

4. Yazma sürecinin de romanın mevzularından biri olarak kurgulanması ………………

5. Başkişisi C. olan modernist roman ………………

6. Değişik söylem alanına ilişik bir metin parçasının, kendi örneksiz biçimiyle ana metne yerleştirilmesi ………………

7. Talip Apaydın tarafında yazılan, Anadolu’da tarımda makineleşmeye geçişi ve bir gencin traktör tutkusunu ele alan roman ………………

8. Kemal Tahir’in Kurtuluş Savaşı’nı mevzu alan bir romanı ………………

9. Sevgili Arsız Ölüm adlı romanda köye devamlı yenilikler getiren şahıs ………………

10. Türk edebiyatında II. Dünya Savaşı’ndan sonrasında ortaya çıkan toplumcu gerçekçi kuşağın mühim yazarlarından biri ………………

11. Mithat Cemal Kuntay’ın 1938 senesinde piyasaya sürülen, II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinin İstanbul’unu anlattığı romanı ………………

12. Yüzyıllık Yalnızlık romanında olduğu benzer biçimde doğaüstü olayların ve varlıkların olduğu bir dünyanın sıradanmış benzer biçimde okura sunulması şeklinde kullanılan bir roman tekniği ………………

Aşağıdaki cümleleri istenilen bilgiyle tamamlayınız:

1. Yüzyıllık Yalnızlık romanının yazarı ………………

2. Postmodern romanlarda kronolojik olarak çoğu zaman ileriye doğru giden dönemin yer yer geçmişe dönülerek kesilmesi ………………

3. Oğuz Atay’ın 1970 senesinde TRT Roman Ödülü’nü kazanan eseri ………………

4. İhsan Oktay Anar’ın grafik roman türünde de basılan eseri ………………

5. Edebiyat eleştirisi, oyun, roman, öykü benzer biçimde birçok türde yapıt vermiş 1980 sonrası sanatçılardan biri ………………

6. Safra Sarı, Mor, Uykusuzlar benzer biçimde romanların yazarı ………………

7. Kırım edebiyatının en meşhur roman yazarlarından biri ………………

8. Bilge Karasu’nun 1991’de Pegasus Edebiyat Ödülü’nü alan postmodern romanı ………………

9. 19. yüzyılda geleneksel anlamdaki edebî, sanatla alakalı, toplumsal organizasyon ve gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikriyle ortaya çıkan akım ………………

10. Cengiz Aytmatov’un 2. Dünya Savaşı’nda ailesini kaybeden bir bayan üstünden savaşın yıkıcılığını anlattığı romanı ………………

11. Bülbülü Öldürmek adlı romanın yazarı ………………

(Toplam: 16, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer