Bertolt Brecht – Türk Dili ve Edebiyatı

Bertolt Brecht, aslolan adı Eugen Berthold Brecht (d. 10 Şubat 1898 Augsburg, Almanya – ö. 14 Ağustos 1956, Doğu Berlin) Ozan, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve kuramcısı.

Bertolt Brecht

Bertolt Brecht, başarı göstermiş oyunlarından başka kuramsal yazıları ve uygulamada getirmiş olduğu yeniliklerle de 20. yüzyıl tiyatrosuna yön vermiş öncülerdendir. Aristotelesçi olmayan epik tiyatro anlayışıyla çığır açmış, modern siyasal ve maddeci tiyatronun önde gelen temsilcilerinden olmuştur.

Varlıklı bir aileden gelen Brecht, Augsburglu bir kâğıt fabrikası müdürünün oğluydu.

İçinde doğup büyümüş olduğu Augsburg, Kaiser Wilhelm periyodunun başlannda ufak sanayisi hızla gelişen tam bir burjuva kentiydi. 1914-1915’te Augsbıırger Neueste Nachrichten adlı gazetede ilk şiir ve düzyazılarını yayımlayan Brecht, edebiyata ve tiyatroya ilgi duymasına rağmen 1917’de liseyi bitirdikten sonrasında Münih’te tıp okumaya başladı.

I. Dünya Savaşı’nın son senesinde, 1918 sonbaharında askere alındı ve Augsburg’daki askeri hastanede sıhhat görevlisi oldu. Brecht’in hastanede şahit olduğu sefalet, ölümüne değin kesin halde sürdüreceği cenk karşıtı tutumunun temelini oluşturdu. Hem de kişiliği de belli başlı yönleriyle bu yıllarda belirginleşti.

Brecht ilk oyunu Baal’i de 1918’de yazdı. 1919-1920’de VolkswiIle adlı Augsburg gazetesinin tiyatro eleştirmeni olarak acımasız yazılar kaleme aldı. 1919-1923 içinde Münih’te tıp öğrenimini sürdürdü. O günlerde daha oldukca yazarlar ve tiyatrocularla ilişki kuruyordu: bir süre de meşhur kabare sanatçısı Kari Valentin’in yanında çalıştı.

1920-21’de Berlin tiyatro çevrelerinde tutunmaya uğraştıysa da başarı sağlayamadı. 1920’de annesinin ölümü üstüne ailesinden uzaklaştı, tıp öğrenimini yanda bıraktı, Münih’te yazarlıkla geçinmeye başladı.

Tiyatro alanındaki ilk başarısını Trommeln in der Nacht (1922; Geceyarısı Trampet Sesleri) oyunuyla kazanmıştır. 1922’de Münih Oda Tiyatrosu’nda kendisinin sahneye koyduğu oyun, Kleist Ödülü’nü kazanmasını sağlamış oldu. Aynı yıl Marianne Zoff adlı bir tiyatro oyuncusuyla evlenen Brecht, 1923’te İm Dickicht der Stadte (1921; Kentlerin Fundalığında), 1924’te Leben Eduards des Zweiten von England (1924; İngiltere Kralı II. Edward’ın Yaşamı) adlı oyunlarının gene Münih Oda Tiyatrosu’nda sahnelenmesinden sonrasında, yazar Cari Zuckmeyer’le beraber Max Reinhardt’dan almış olduğu tavsiye üstüne Berlin’e yerleşti.

1924’ten 1926’ya değin dramaturg olarak Max Reinhardt’ın yanında Deutsches Theater’de çalıştı. İlk eşiyle olan evliliği başarı göstermiş olmamıştı. Hemen sonra ilişki kurduğu, gene bir tiyatro oyuncusu olan Helena Weigel’den 1926’da bir oğlu oldu: 1928’de Weigel’Ie Brecht resmen evlendiler. Bu evlilik Brecht ölene değin sürdü.

İlk Dönem Eserleri

Brecht’in ilk dönem oyunları, dışavurumcu tiyatro anlayışı doğrultusundaydı. Hemen hemen belirgin bir siyasal çizgisi olmayan bu yapıtlarda, Brecht’in hemen sonra geliştireceği yeni tiyatro kuramının izleri de görülmüyordu. Orta derslik kültürünü yakından tanıyan Brecht, daha bu ilk yapıtlarında bile burjuva değerlerine karşı çıkmıştı. Mesela balad türündeki ilk şiirlerinde, burjuva değerlerine duyduğu tiksintiyi, cemiyet dışı kişilere beslediği yakınlığı dile getirmişti.

İlk oyunu Baal in kahramanı da bu türden ayyaş, serseri bir şairdi. Topluma uyum sağlayacağına ölmeyi yeğleyen, cemiyet dışı bir kişinin canlandırdığı oyun, arada şarkılarla bölünmüştü; art arda dizilmiş birbirinden bağımsız sahneleri ve genel anlamda ağır basan lirik üslubuyla daha oldukca balad türüne yaklaşıyordu. Baal’de yer edinen ve oyunun akışıyla direkt ilgili olmayıp kendi başlarına birer şiir niteliği taşıyan “Choral vom grossen Baal” (Büyük Baal Korali) ve “Ballade vom ertrunkenen Mâedchen”i (Boğulan Genç Kız Baladı) Brecht, sonradan ilk dönem şiirlerini bir araya toplamış olduğu Hauspostille (1927; Yakarma Kitabı) adlı kitabına aldı.

Brecht 1926-27’den sonrasında diyalektik maddecilikle yakından ilgilendi. Bir taraftan üniversitede Kari Korsch’un derslerine katılırken (1932-33) bir taraftan da o yıllarda Berlin’de bulunan yönetmen Erwin Piscator’la beraber çalıştı. Piscator’la yapmış olduğu ortaklaşa iş, kafasında yeni bir sahneye koyma anlayışının, yeni bir dramaturji görüşünün belirginleşmesine destek oldu. 1927’de yazdığı Mamı ist Mann (Adam Adamdır) bu doğrultudaki ilk oyunuydu. Burada ilk kez. daha sonraki oyunlarında sık sık karşılaşılacak olan ”parabol” (mesel) biçimini kullanmıştı. Hamal Galy Gay’ın bir gecede emperyalist bir askere dönüştürülmesini özetleyen oyun, bir sav ve bu tezin doğrulanması biçiminde yazılmıştı. Brecht’in bundan sonraki yapıtı Dreigroschenoper (1928: Üç Kuruşluk Opera, 1964), ona dünya genelinde ün sağlamış oldu.

Oyunda, yeni geliştirmekte olduğu epik tiyatro anlayışı doğrultusunda, izleyicilerin kendilerini oyuna kaptırmamalarını ve vakalar karşısında eleştirel bir tutum alarak paracı burjuva düzeninin gerçeklerini anlamalarını amaçlıyordu.

18. yüzyıl İngiliz yazan John Gay’ın The Beggar’s Opera”sının (Dilenci Operası) bir uyarlaması olan oyun, apaçık bir toplumsal eleştiri getiriyorsa da. siyasal eğiliminde hemen hemen bir bütünlük yoktu. Brecht. sadece ileride yazacağı Dreigroschenroman”da (1934; Beş Paralık Roman, 1972) devrimci eğilimlerini daha belirgin halde ortaya kovacaktı. Berlin’deki Schiffbauerdamm Tiyatrosu’nun açılış oyunu olarak seçilen Üç Kuruşluk Opera, Brecht’in yönetmenlik yapmasının yanı sıra ilk kez sahneye çıkan Lotte Lenya (Kurt Weil’in kansı) ve Emst Busch şeklinde oyuncula-nyla da büyük ilgi topladı.

Autfstieg imci Fall der Stadt Mahagonny de (1928; Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü) Üç Kuruşluk Opera şeklinde. Brecht’le besteci Kurt Weil’ın ortaklaşa iş sonucunda ortaya çıkmış başarı göstermiş bir müzikli oyundu. Bu ikinci operasında Brecht, artık görüşlerini somutlaştırarak paracı toplumun negatif bir ütopyasını sergiliyordu. Her iki oyunun ulaşmış olduğu haşanda. Kurt Weil’ın tüm opera ve senfonilere karşı olan halka yakın ve caz öğeleriyle kanşmış “karşıt-müzik”inin tesiri de büyüktü.

Brecht tüm dünya şeklinde Almanya’yı da sarsan Büyük Bunalım’ın tesiri altında ekonomik ve toplumsal sorunlara sadece Marksist öğretinin çözüm getirebileceği inancıyla. 1930’dan başlayarak bir takım “öğretici oyun” (Lehrstück) yazdı. Kuru, kışkırtıcı, akılcı bir üslubu benimsediği ve soyut bir dil kullandığı bu yapıtlannda artık Weil’ın ince alaylı yergici müziğinin yerini de Eisler’in müziği almıştı. En mühimleri Die Massnahme (1930; Tedbir), Die Ausnahme and die Regel (1930; Kuralla Kaide Dışı, 1962) ve Der Jasager ıınd der Neinsager (1930; Evet-Diyenlerle Hayır-Diyenler, 1970) olan bu oyunlarda Brecht, doğru olanı göstermek yerine çeşitli olasılıkları tecrübe etme ve belli durumlardaki davranışları eleştirme yolunu seçmişti. Kısa sürede bu tür soyut tartışmalardan uzaklaştı ve siyasal tutumunu direkt ortaya koyduğu bir yolda yürümeye başladı. Böylece, her ikisinin müziklerini de Eisler’in yapmış olduğu iki oyunla, Die heilige Johanua der Schlachthöfe (1929-30; Jeanne d’Arc Duruşması) ve Maksim Gorki’nin romanından uyarlanan Mutter (1932; Ana) ile beraber Brecht’in öğretici oyunları da yeni bir aşamaya giriyordu.

Brecht artık sorunları soyut düzeyde ele almıyordu; fiil, iki insanoğlunun yazgısı çevresinde gelişiyordu. Almanya’nın o yıllarda iyice bozulan siyasal dengesi, yalnız fikir düzeyinde savaşım vermenin anlamsızlığını ortaya koymuştu. Berlin Radyosu’nda sadece bir kez radyo oyunu olarak yayımlanabilen Jeanne d’Arc’ın peşinden Brecht’in senaristliğini yazdığı, yönetmenliğini S. Dudow’un yapmış olduğu Die kuhle Wampe (1932) adlı film de yasaklandı. 1933’teki Reichstag (Parlamento) yangmından derhal sonrasında da Brecht, ailesi ve birkaç arkadaşıyla beraber Almanya’dan ayrılmak mecburiyetinde bırakıldı.

Sürgün Yılları

Kısa bir süre İsviçre’de yazar Kurt Klaeber’in yanında bulunduktan sonrasında Danimarka’ya geçti ve 1939’a değin Svendborg civarlarında yaşadı. Orada geçirdiği günler yaratıcılığı açısından oldukca verimli oldu; bir takım şiirin yanı sıra, en mühim oyunları da bu yılların ürünüydü. Brecht 1935’te Moskova’ya, peşinden Ana nın New York’ta sahnelenmesi sebebiyle de kısa bir süre için ABD’ye gitti. Gene aynı yıl içinde Willi Bredel ve Lion Feuchtwanger’le beraber Moskova’da Das Worl adh bir mecmua çıkarttı. 1937’de Ispanya İç Savaşı ile ilgili olarak Paris’te toplanan Internasyonal Yazarlar Kongresi’ne katıldı. Nisan 1939’da Hitler’in Danimarka’yı işgalinden azca ilkin İsveç üstünden Finlandiya’ya geçti, 1941’de de Moskova ve Vladivostok üstünden ABD’ye gitti.

Hollywood civarlarındaki Santa Monica’ya yerleşen Brecht orada L. Feuchtwanger, A. Huxley. W. H. Auden. H. Eisler, P. Dessau, H. H. Mann ve E. Piscator’la buluştu. Charlie Chaplin le dostluk kurdu. Chaplin’in pantomime dayalı gosteri sanatı, onun tiyatro anlayışı üstünde oldukca etkili oldu. Film emekleri da meydana getiren Brecht’in yalnızca bir tek senaristliği, Fritz Lang’la beraber hazırladıkları Hangmen Also Die (Cellatlar da Ölür) 1943’te filme çekildi. Bunun haricinde oyunları pek tutulmadı. Tiyatro anlayışı, Broadway oyunlarıyla koşullanmış Amerikan seyircisine ters gelmişti. 1947’de Washington’daki, ABD’ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komitesi tarafınca Komünist Parti’yle ilişkileri mevzusunda sorguya çekilen Brecht, bir yıl sonrasında ABD’den ayrıldı.

Brecht’in Almanya haricinde geçirdiği 1933-47 arasındaki dönem yaratıcılık bakımından oldukca verimli oldu. Bu onun edebiyat yaşamının üçüncü evresidir. Şiirlerinin bir kısmı, yeni tiyatro kuramı doğrultusundaki en meşhur beş oyunu, başlıca kuramsal denemeleri hep bu yılların ürünüdür. Danimarka’da kalmış olduğu yıllarda yazdığı, daha oldukca siyasal içerikli şiirleri Die Svendborger Gedichte (1939; Svendborg Şiirleri) adıyla yayımlandı. Kısa taşlamalar biçimindeki bu yeni şiirlerinde Brecht, uyumsuz iki durumu ya da imgeyi karşı karşıya getirerek okurda yadırgatıcı bir tesir uyandırmak, onu düşündürerek belli bir durumdaki çelişkiyi belirtmek istemişti. Bu, onun yalnız şiirde değil, oyunlarında ve düzyazılarında da kullandığı temel yöntemdi. “Schneider von Ulm” (Ulm Terzisi). “An die Nachgeborenen” (“Gelecek Kuşaklara”), “Fragen eines lesenden Arbeiters” (“Okuyan Bir İşçinin Sorulan”) bu tür şiirlerinin en tanınmışlandır.

O devrin gelişen toplumsal ve siyasal vakaları, Brecht’in oyunlarında da siyasal kaygının ağır basmasına yol açtı. Aynı yıllarda yazdığı Die Rundköpfe und die Spitzköpfe (1933; Tak-Tik). Furchrt und Eletıd des Dritten Reiches (1938; Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti), Hitler’in güçlenerek yönetimi ele geçirmesini Amerikan gangster çevrelerine uyarladığı Der aufhaltsame Aufstieg des Arturo Ui (1941; Arturo Ui’nin Engellenebilir Yükselişi, 1971) hep bu kaygının belirgin olduğu, mesel biçiminde yazılmış oyunlarındandı.

1938-39’un iki mühim oyunundan biri, savaşla hesaplaşma amacı taşıyan ve 1920’lerdeki öğretici oyunlarından ayrı düşünülemeyen Das Verhör des Lukullus’du (1939; Lukullus’un Sorgulaması). Brecht’in ilkin radyo oyunu biçiminde yazdığı ve 1951’de Die Verurteilung des Lukullus (Lukullus’un Mahkûm Edilişi) adıyla operaya dönüştürdüğü yapıt, Paul Dessau’nun müziği eşliğinde Berlin Operası’nda sahnelendi.

Aynı devrin cenk karşıtı ikinci mühim oyunu ise İsveç’te tamamlanan ve müziğini gene Paul Dessau’un yapmış olduğu Mıtıter Courage und ihre Kinder’ di (1938; Cesaret Ana ve Evlatları, 1967).

Otuz Yıl Savaşları’nı mevzu alan oyunda, cenk alanlarında gezerek tecim meydana getiren, ekmeğini çıkarmaya çalmış olduğu muharebeye kazanç getirecek bir “iş” gözüyle bakan Cesaret Ana’nın bu uğurda iki oğlunu yitirmesi anlatılıyor ve savaştan kârlı çıkanların ufak insanoğlu olmadığı sergileniyordu.

Gene 1938’de Danimarka’da yazdığı Galileo Galilei adlı oyununda Brecht, Galilei’yi örnek alarak, bilim adamının. kendisine uygulanan baskılar karşısındaki tutumunu irdelemişti. Oyunu, Hitler Almanyası’ndan kaçtıktan sonrasında Danimarka’da ilk kez kaleme alışı, uranyum atomunun Alman fizikçilerce parçalandığı haberi ile aynı günlere rastlamıştı.

Bilim adamının tek amacının tüm engellere rağmen bilime hizmet etmek bulunduğunu korumak için çaba sarfeden Brecht, oyunun bu ilk biçiminde Galilei’yi bir kahraman olarak göstermişti. Amacı aynı yıllarda Almanya’da uygulanan baskı karşısında yılmayarak yurt içinde ya da haricinde, zor koşullar altında çalışmalarını sürdüren sanatçıları desteklemekti. 1943’te oyun ABD’de sahnelenmek suretiyle İngilizceye çevrildi. Joseph Losey yönetmenliği meydana getirecek, Charles Loughton da Galilei rolünü oynayacaktı. Brecht bunun üstüne oyunu bir kez daha ele aldı. 1947’de HolIywood’da sahnelenerek pozitif yönde eleştiriler alan oyunun Das Lebetı des Galilei (Galile, 1963 / Galile’nin Yaşamı, 1983) adlı bu ikinci biçiminde, o arada atom bombasının Hiroşima’da kullanılmasının doğurduğu korkulu neticeleri yaşamış olan Brecht için artık mühim olan, ne olursa olsun bilime hizmet değil, bilim adamının insanlık karşısında taşımış olduğu sorumluluktu. Buluşlarının egemen güçlerin (Kilise’nin) eline geçmesinde bir sakınca görmeyen, onların insanlığın yararına kullanılıp kullanılmadığını düşünmeyen Galilei’yi Brecht bu kez kendi zevkleri ve korkulan uğruna insanlığı satan bir bilim adamı olarak yargılıyordu.

Brecht’in sürgün yıllarında ortaya çıkan bir başka mühim oyunu da, gene bir mesel biçiminde olan Der gute Mensch vorı Sezuan di (1953; Sezuan’ın İyi İnsanı, 1957,1975). Dünyanın yeterince iyi olup olmadığını araştırmak için yeryüzüne gelen üç Tanrı oyunun sonunda, dünyayı değişiklik yapmak zorunda kalmamak için, bu sefalet ve yoksulluğun ortasında insanoğlunun iyi olamayacağını görmezden geliyorlardı. Brecht, içinde yaşanmış olan düzende, hem iyi insan olmanın, hem de insan onuruna yaraşır bir halde yaşamı sürdürmenin olanaksızlığını sergiliyordu.

Geçmişteki dogmatik öğretici tiyatrosunun yerini, artık oyunun sonunu açık bırakarak seyirciye belirli sorular yönelten ve onu belirli düşünceler yönünde harekete geçiren bir tiyatro almıştı. Bu oyundaki, kişiliğin ikiye bölünmesi motifini Brecht daha önceki yıllarda yazdığı Die sieben Todsünden (1933; Anna’nın Yedi Ana Günahı) adlı bale oyununda da kullanmış, insanlığını korumuş olan kuvvetsiz ve yoksul Anna II’nin karşısına, ekonomik açıdan başarı göstermiş, fakat insan olarak çökmüş Anna I’i koymuştu.

Brecht’in iki ayrı kişiliğe bölünmeyi kullandığı başka bir oyunu da, ilk kez 1940’ta Finlandiya’dayken değindiği, hemen sonra 1948’de ABD’de büyük seviyede değiştirerek tekrardan yazdığı Herr Puntilla und sein Knecht Matti’ydi (Bay Puntilla ile Uşağı Matti, 1965), Efendi-uşak ilişkisinin işlendiği bu kaba güldürüde, çevresini acımasızca sömüren çiftlik sahibi Bay Puntilla, içki içtiğinde insancıl bir kişiliğe bürünüyordu.

Brecht, gene ABD yıllarında Lion Feuchtwanger’le beraber yazdığı Die Gesichte der Simone Machard (1943; Simone Machard’m Görüleri) adlı oyununda Alman birliklerinin Fransa’ya girmesinden derhal ilkin, Jeanned’Arc’ın görevini yüklendiğini düşleyen bir kızın dış düşmanla beraber, ülkenin çıkarlarını gözetmeyen kendi yurttaşlarına karşı da direnişini söyledi. Schweik im zweiten Veltkrieg (1944; Şvayk Hitler’e Karşı, 1982) adlı oyunda ise Schweyk’ın daha değişik bir direniş biçimi vardı. Bu yapıtta Haşek’in romanından yola çıkan Brecht, eline olanak geçince sabotajlar düzenleyen ya da ordudan kaçan, işine ulaşınca de saflığa vuran, yöneticileri şaşkına çevirip alaya alan aşın kurnaz bir tip canlandırmıştı.

Brecht, epik tiyatro kuramı doğrultusundaki mühim oyunlarından önde gelen Der Kaukasische Kreiciekreis’ı (1948; Kafkas Tebeşir Dairesi, 1963, 1980) ABD’de bulunmuş olduğu yıllarda yazdı. Oyunda ortaya atılan problem, toprağın tapulu sahibine mi yoksa onu en iyi halde işleyene mi ilişik olduğuydu. Brecht buna örnek olarak bir çocuğun, kendisini zor zamanlarda terk eden gerçek annesine mi yoksa onu alıp her tür güçlüğe göğüs gererek büyüten hanıma mı ilişik olması icap ettiğini irdeliyor ve meşhur “tebeşir dairesi” deneyi ile her şeyin onu en iyi değerlendirene verilmesi icap ettiğini savunuyordu. Oyunda bu deneyi gerçekleştiren “yoksulların yargıcı” Azdak, Brecht’in ölümsüz oyun kahramanlarından biri oldu.

Kuramsal Emekleri

Brecht sürgün yıllarının sonlarında, yeni temellere oturttuğu tiyatrosunu kuramsal açıdan geliştirmek amacıyla bir takım emek harcama yapmış oldu. Daha 1930’larda Marx’ı okuduktan sonrasında siyasal bir tiyatronun temellerini tasarlamış ve uygulamaya geçmişti.

Schriften zum Theater (Tiyatro Üstüne Yazılar) adı altında toplanan yazılarında. bilhassa de Kleirıes Orgarıon für das Theater de (1949; Tiyatro İçin Kiiçiik Vasıta, 1962). içinde yaşadığımız bilim çağının kendine özgü tiyatro biçimi iyi mi olmalıdır sorusundan yola çıkarak, yeni tiyatro kuramını geliştirdi. O güne değin tiyatroda geçerli olan ve seyirciye, sahnede gösterilen olayların gerçek olduğu izlenimini vermeyi amaçlayan, yanılsamaya dayalı Aristotelesçi tiyatro anlayışına karşı çıktı. “Yanılsama tiyatrosu”nun (Illusiomtheater) karşısına, “yabancılaştırma etmeni” (Verfremdungseffekt ya da kısa adıyla V-Effekt) üstüne kurduğu epik tiyatro kuramını koydu.

Yaşamının sonuna doğru “epik” sözcüğünün toplumsal açıdan gerekeni vermediğini, bu sözcüğün kendi “diyalektik” terimi için kısır kaldığını görmüş oldu ve “epik tiyatro” yerine “diyalektik tiyatro” terimini kullanmayı yeğledi.

Berlin Yılları ve Berliner Ensemble’ın Kuruluşu

ABD’den ayrıldıktan sonrasında Batı Almanya’ya dönmesine izin verilmemiş Brecht, ilkin Zürich’e gitti. 1948’de de yeni kurulmakta olan ADC yöneticilerinin kendisine çalışabileceği bir tiyatro ve ödenek verme önerisini kabul ederek Berlin’e yerleşti.

1949’da kansı Helena Weigel’le beraber, The-resa Giehse, Ekkehard Schall, Emst Busch şeklinde tanınmış oyuncuları da almış olduğu Berliner Ensemble topluluğunu kurdu.

Topluluğun başlangıcında Helena Weigel vardı, fakat gerçek yönetmen, dramaturgluk görevini de üstüne alan Brecht’in kendisiydi. Bir süre Deutsches The-ater’in oyuncu ekibi içinde yer aldıktan sonrasında, 1954’te Schiffbauerdamm’daki kendi tiyatrolarına geçtiler.

1948-49’daki Die Tage der Kommune’den (Komün Günleri) sonrasında oyun yazmaya ara veren Brecht, daha oldukca kuramsal çahşmalanna ve kendi oyunlarını sahnelemeye yöneldi. Cesaret Ana ve Evlatları (1949), Bay PuntiUa ve Uşağı Matti (1949), Carrar Âna’nın Silahları (1952), Kafkas Tebeşir Dairesi (1954) ve Galilei’yi (1956) birbiri ardına başarı göstermiş halde sahneledi.

Berliner Ensemble, kuramsal tartışmalar, uzun ve verimli çalışmalarla kısa sürede Brechtçi tiyatronun merkezi oldu. Maddeci tiyatro anlayışının ve epik tiyatro türünün en iyi örneklerini verirken, toplumsal gerçekliği güzel duyu inceliği içinde yansıtarak dünya genelinde ün kazanmıştır.

Topluluk 1954 ve 1955’te katılmış olduğu Paris Tiyatro Şenliği’nde Cesaret Ana oyunuyla birincilik ödülünü alarak internasyonal bir seyirci kitlesine kendini kabul ettirdi.

Laboratuvar tiyatrosu çalışmalarının da yürütülmüş olduğu Berliner Ensemble bununla birlikte C. Neher şeklinde dekorcuların. E. Engel şeklinde yönetmenlerin de katkıda bulunmuş olduğu. E. Monk, P. Palitzsch ve M. Wekwerth şeklinde yönetmen ve sanatçıların yetiştiği bir okul oldu. Brecht in ölümünden sonrasında ilkin E. Engel’in. sonrasında E. Schall’ın yönetiminde ve gene Brecht uygulamalarıyla çalışmalarını sürdürdü.

1950’de Berlin Sanatlar Akademisi üyesi, 1953’te PEN-Merkezi başkanı olan Brecht’e, ününün internasyonal boyutlara yetişmesi üstüne 1955’te SSCB Stalin Sulh Ödülü verildi. Ödülü alırken Moskova’da yapmış olduğu konuşma, kendi isteği üstüne Boris Pasternak tarafınca Rusçaya çevrildi. Brecht 1956’da Galilei’nin provalarını sürdürdüğü sırada damar tıkanmasından öldü, Berlin’de Doretheen Mezarlığı’na gömüldü.

Düzyazı Emekleri

Brecht’in tiyatro alanında epik öğelerden yararlanmasına rağmen, epik türdeki tiyatro dışı yapıtları fazla yankı uyandırmadı. Mesela Beş Paralık Roman’ı, Üç Kuruşluk Opera’sının başarısına ulaşamadı.

Die Geschafte des Herrn Julius Caesar (Bay Jülius Caesar’ın İşleri, 1972) ve 1937’de yazmaya başladığı Tui adlı iki romanı tamamlanmadan kaldı, sadece ölümünden sonrasında yayımlandı.

Kalendergeschichten (1949; Takvim Öyküleri) adını taşıyan kısa öyküleri ile 1930-1956 içinde yazdığı ve birer aforizma niteliğindeki Geschichten vom Herrn Keuner ise (Bay Keuner’in Öyküleri) daha başarı göstermiş oldu.

Yayınlar

Brecht’in oyunlarını ve kuramsal tiyatro yazılarını içeren ilk toplu gösterim olan 15 kitaplık Versuche (Denemeler) 1930’da yayımlanmaya başlamış, bir süre ara verildikten sonrasında 1957’de tamamlanmıştır.

Gesammelte Werke (Toplu Yapıtları) ise 1967 ve 1976’da 20 cilt olarak yayımlanmıştır.

Türkiye’de tek tek oyun çevirilerinin yanı sıra, şiirlerinden yapılmış seçmeler;

  • Öğrenmenin Övgüsü (1966),
  • Halkın Ekmeği (1972 1985),
  • Yarının Büyüklerine Şiirler (1976),
  • Makinaların Türküsü (1979),
  • Karanlık Zamanlar (1980),
  • Aşk Şiirleri (1983),
  • Tiyatro Şiirleri (1987) şeklinde adlarla çıkmıştır.

Fikir, tiyatro ve edebiyat kuramı mevzularındaki çeşitli yazıları ise;

  • Bir Derleme Bir Oyun (1963),
  • Epik Tiyatro Üstüne (1964, 1981),
  • İki Mültecinin Konuşmaları (1975),
  • Toplumcu Gerçekçilik ve Cemiyet (1976),
  • Hurda Alımı
  • Toplumcu Açıdan Bir Sanat Kuramı (1977),
  • Beyazperde Yazıları (1977),
  • Me-Ti: Tarihte Diyalektik (1977),
  • Deneysel Tiyatro (1981)

adları altında Türkçeye çevrilmiştir.

Türkiye’de Brecht üstüne piyasaya çıkan kitaplar da şunlardır:

  • Özdemir Nutku’nun Türkiye’de Brecht (1976),
  • Walter Benjamin’in Brecht’i Idrak etmek (1984),
  • Marianne Kesting’in Tarihte ve Çağımızda Epik Tiyatro (1985) ve Brecht (1985; Yaşamöyküsü).
  • Ek olarak Brecht’in tüm oyunları, 13 cilt olarak 1997-1999 içinde Türkçede yayımlanmıştır.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer