Erol Çankaya – Türk Dili ve Edebiyatı

Erol Çankaya (D: 15 Kasım 1953, Manisa) Siyasal bilimci, akademisyen, reklamcı, ozan ve yazar.

Erol Çankaya

Erol Çankaya, 1953 senesinde Manisa Turgutlu’da hayata merhaba dedi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye bölümünden mezun oldu (1979). Çeşitli yayınevi ve reklam ajanslarında çalıştı.

Adam Sanat, Birikim, Sanat Vakası, Soyut, Yansıma, Yazko Edebiyat, Yeni Mecmua şeklinde dergilerde şiir, deneme ve eleştirileri gösterildi.

Ilkin Ömer Faruk Toprak şiirlerini anımsatan bolca sözcüklü ve uzun şiirler yazdı. Son dönemde daha yalın ve tutumlu bir söyleyişe, humorlu ve lirik bir anlatıma yöneldi.

Erol Çankaya’nın Eserleri

Şiir:

  • Cehennem Biziz (Informasyon Yayınları / Ankara 1976)
  • Aslolan Adı Sema (Adam Yayınları / İstanbul 1985)

Araştırma:

  • İktidar Bu Kapağın Altındadır (Boyut Yayıncılık / İstanbul 2008)
  • Popüler Kültür ve Edebiyat (Yakındoğu Üniversitesi Yayınları / KKTC 2012)
  • “Ordaki Köy” Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Köy Edebiyatı (Boyut Yayıncılık / İstanbul 2012)
  • Siyasal İletişim-Dünyada ve Türkiye’de (İmge Yayıncılık / Ankara 2015

Erol Çankaya’nın Şiirlerinden Örnekler

SİREN

Bildim artık
Yalnızlığın yurdu sensin
Üzüntü yağar dört mevsim göklerinden
Ey şanlı tarihin efsunkar coğrafyanın yurdu
Nefret ediyorum senden!

Firar etti nüfusun? 18 daha koy şimdi:
“Dün gece meydana getirilen denetlemelerde
yurdun çeşitli köşelerindeki evlerinden kaçarak
Puşt kent, nalet ihtimaller içinde ecinni!

Çıksam sokaklarına
Bira ve ter
Kozmetik ve kusmuk tüm
Ağzını açsan
Satır satır konfeksiyon kültürü
İçinde yaşar birbirine düşman on bin halk
Ve hızla akan eğlence endüstrisi.

Ey İstanbul, bu tarz şeyleri nazaran nazaran bildim
Ticaretin merkezi sensin, bu kabul
Limanların sabahtan sabaha
Gemisini kurtaran kaptanlarla dolu
Ve her türlü üçkağıtçılığın merkezisin!

Bana mazinden konuş birazcık
Nerde o şıp deyip bacasını kıran mavnalar
Güzel Türkçe’ne n’oldu
Gömdün mü Cadde-i Kebir’i?
Ey boş bulunmaya asla gelinmeyen
Adamı alıp götürmüş olan dere
Kendimden biliyorum her sabah
Korkuyla yokluyorum ellerimi.

Fakat işi olmayan mimarlar var ya
İktisatçılar, baro dolusu avukat
Memleketten para bekleyen talebe
“8 aydır ücretlerini
alamayan işçiler…”
Ev bulamayan evli

Fakat vurup duran nabzı vapur saatlerinin
Bitmeyen sigaralarıyla minibüs şoförleri
Okullardaki boş bölgeleri çırakların

fakat habire sulanıp duran sabahlar
Aşkların başlatmış olduğu direnç
Ve daha neler var ise onlar işte
Benden söylemesi
Bir şeyler çeviriyor hepsi!

Ey İstanbul İstanbul, umudun ana yurdu
Ben niye öfkeliyim, o niye kederli, diğeri niye ağlamaklı
Sen de kahroluyorsun biliyoruz ya
Fakat namussuz nalet kent bu kaçıncı
Nüfusun 5 milyon muydu 5’ini düş şimdi, gördün:
daha kaç işçi yanmalı, kaç işi olmayan intihar etmeli?

Oysa biliyorsun değil mi
Ne kadar, ne kadar güzelsin!

HER ŞEYİ KUŞATIYORDU SEVDA

Gizem deyip başlıyorum adına
Sıska bir güneş, soldu solacak
Bir haziran sonu ki yağmur planlanıyor
Akıyor insanoğlu kendi dünyalarında
Ve hepimiz anlatabilir bir ağrıyı
Ben söylesem bu yaz akşamını
Biri bir sevda titreşiminden söz etse
Düşün ki saçlarını savuruyordu rüzgar
Gözleri gülüyor fakat karanlık kirpikleri.

Hadi konuşalım o umarsız ağrıdan
Boğuk bir ses, benim olmayan asla
Gözlerim kısılıyor ve bulantı ansızın
Şuramda bir ağrı, şurama kadar
Yanıyor gözlerim, bir duman gözlerimden.

Konuşulsun yağmurun dolandığı o günden
Sıska da olsa güneşti o şakaklarımızda
İnsanlar… İnsanlar hep yanlarımızda
Akıyor kalabalık dalgın bakışlarımda
Düşün ki saçlarını savuruyordu rüzgar
Ben, gizem diyordum her şeyin adına.

İki can yürüsün ve birbirinden habersiz
İki can, iki yürek, tek kalp ağrısı bir de
Biri desin ki saçlarında haziran
Kirpiğinde mavilik, kirpiğinde sema
İki can ve akıyor insanoğlu dünyalarında
Biri desin ki sözlerin ne yararı var
Biri desin ki bırak başlasın sevda.

Bir haziran akşamı yetmiş dokuz senesinde
Elini uzat ve ayrıl, yer sarsılıyor
Elini uzat ve ayrıl, dolanıyor bulutlar
Elini uzat ve ayrıl, günlerden salı.

Bazı lekeler, bulutlar akıyordu
Etrafta insanoğlu bir karaltı olarak
Biri diyecek ki ellerin titriyordu
Biri saati sorsa ağlayacaktım
Elini uzat ve ayrıl, kararıyor bulutlar
Tüm hızıyla o zehir damarlarımda
Gökte haziran, yağdı yağacak yağmur
Geçip gidiyordu dünya bakışlarımda
Bazı lekeler, bulutlar akıyordu
Ben, gizem diyordum bunların adına.

Elbet hızla akıp gidiyordu yaşam
Kaç zamandır görmediğim ışıltılı bir yüz
Kim bilir coşkulu bir haber vardı akşama
Bir süre sonrasında her şey unutulsa da
Kardeşim, yüreğim koca bir diş şeklinde sızlıyordu
Biri diyordu ki bırak başlasın sevda
Ötekinin kirpiğinde acımasız karanlık
Gizem deyip geçiyordum bunların adına
Bir türlü başlamıyordu yağmur
Her şeyi, her şeyi kuşatıyordu sevda.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer