Karacaoğlan Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Şiirleri

Karacaoğlan (d. 1606? – ö. 1679?) Halk Ozanı.

Karacaoğlan

Karacaoğlan‘ın 17’nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan’ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin‘in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli’nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan’ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17’nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa’nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan sözeder.

Karacaoğlan’ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır.

Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli’nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi.

Karacaoğlan Hakkında Detaylı Bilgi:

Âşığımızın doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bazı araştırıcılar onun doğum ve ölüm tarihlerini, farklı ve bilimsel olmayan yöntemlerle yaklaşarak, birbiriyle bağlantısı olmayan yıllara bağlamaktadırlar: Doğum tarihi için 1015 (1606), 1045 (1636)’i uygun bulurlarken, ölüm tarihi için de 1090 (1679), 1100 (1689) yıllarına işaret etmektedirler.

Asıl adı konusunda da farklı görüşler vardır: Mehmet, Hasan, Halil ve Smayıl (îsmail) Elbette birini asıl ad olarak seçmekte zorlanacağız.

Daha çok kabul gören görüşe göre o, Adana’nın Feke ilçesinin Göğçeli köyündendir. Ancak, başka il, ilçe ve köylerimiz de ona sahiplenmektedir: Osmaniye-Bahçe-Farsak, Mersin-Mut-Çukur (yeni adı Karacaoğlan), Karaman-Ermenek, Osmaniye-Kadirli-Yusuf İzzettin (Binboğa), Aksaray-Kargın, Gaziantep-Nizip, Kilis-Musabeyli. Ayrıca, bu konuda Türkmenistan, Azerbaycan ve Balkanların da Karaca Oğlan’a sahip çıktıkları unutulmamalıdır.

Karaca Oğlan’ın mezarı ise, tıpkı Yunus Emre‘ninki gibi ülkemizin değişik bölgelerine bağlanmaktadır: Yozgat-Sorgun, Karaman-Başdere, Mersin-Mut, Kahramanmaraş-Gazel Yaylası, Osmaniye-Düziçi-Düldül Dağı, Erzurum-Oltu-Zemzem Dağı, Osmaniye-Bahçe-Hodu Yaylası, Mersin-Tarsus.

Karaca Oğlan araştırıcıları birden fazla Karaca Oğlan’ın olduğunu ve bundan dolayı elde bulunan şiirlerin aynı mahlaslı Karaca Oğlanlarla karışmış olabileceğini belirtmektedirler. Bu yüzden burada diğer Karaca Oğlanların da kısaca tanıtılması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu yüzyılın Karaca Oğlan’ı ayrıca Güneyli Karaca Oğlan ve Çukurovalı Karaca Oğlan diye de bilinir. Âşığımızla ilgili bazı belgeler vardır. Bu belgelerin başında 1610 Polonya doğumlu Albert Bobowski’nin 1650 yılında yazdığı Mecmûâ-i Sâz ü Söz adlı eseri gelmektedir. Daha sonra Ali Ufkî adını alacak olan Bobobwski Karaca Oğlan’ın iki şiirine ve onların notalarına yer verir.

Meded Allah’ı seversen
Gel imdi dilber gel imdi
Hasretinden ciğerciğim
Delindi dilber delindi (Sakaoğlu 2004: 872) .

Çağdaşı olan Gevheri ile sanki karşılıklı olarak şiir söylemişler edasıyla kayıtlara geçen şiirler aslında bir meraklısı tarafından bir araya getirilmekten öte bir değer taşımamaktadır. Şiirlerin veriliş tekniği geleneksel karşılaşma yöntemlerine uymamaktadır. Ancak her iki âşığın da aynı yüzyılda, XVII. yüzyılda, yaşadığının güzel bir ifadesidir.

Bu arada Latifi Tezkiresi’nde yer alan Kar’oğlan türküsün şâir sözünden şeklindeki bir mısradan hareket edenler bu söyleyişi XVII. yüzyılın Karca Oğlan’ına bağlamaya çalışırlar. Oysa anılan tezkire 1546 yılında yazılmıştır.

Ayrıca, Âşık Ömer’in Şairnâmesi’nde yer alan aşağıdaki dörtlükten hareket eden bazı araştırıcılar oradaki Karaca Oğlan’ı Ömer’in çağdaşı olarak gösterirler. Oysa Karaca Oğlan’ın arasında yer aldığı âşıkların tamamı XVI. yüzyılın âşıklarıdır. Kaldı ki Ömer, adını andığı âşığın ‘eski mesel’ ve ‘ozan’ olduğunu söyleyerek eskiliğini vurgulamaktadır.

Öksüz âşık deyişleri aseldir
Karac’oğlan ise eski meseldir
Ezgisi çağrılur keyfe keseldir
Biz şair saymayız öyle ozanı (Sakaoğlu 2004: 56).

Bütün bu açıklamalardan sonra Karaca Oğlan’ın adının geçtiği her belgeye bağlanarak farklı yüzyıllara alınması yerine belgenin yüzyılına göre farklı yüzyılların âşığı olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Karacaoğlan’ın Şiirlerinde Geçen Tarihî Olaylar

Karaca Oğlan’ın bazı şiirlerinde Halep’in fethi, Nemse Kralı ve Acem Şahina savaş açılması, vb. olayların da ele alındığı görülür. Onun “turnalar” redifli bir koşmasından hareket eden bazı araştırıcılar âşığımızın tarih olaylarıyla ilgilendiğine de işaret etmektedirler. Ancak bu tarihî olaylarla Karaca Oğlan’ın ilgisi yoktur. Karaca Oğlan’ın şiirlerinde bazı tarihler veriliyorsa da bunlara temkinli yaklaşılması gerekir. Şiirlerde Karaca Oğlan’ın doğum ve ölüm tarihinin dörtlüklerin içerisine serpiş-tirildiğini görüyoruz. Bunların hiç birisi doğru değildir, çünkü bu şiirler sözlü kaynaklardan tespit edilmiştir; Karaca Oğlan’a aitliği bile tartışmalıdır.

Karaca Oğlan’ın şiirleriyle Ercişli Emrah, Aşık Kerem, Aşık Sefer Ali (Azerbaycan), Kayıkçı Kul Mustafa, Gündeşlioğlu, Gevherî, Aşık Ömer, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, vb. âşıkların bazı şiirleri karışmıştır.

Hayatı ve şiirlerine bağlı olarak oluşan bazı hikâyeler vardır. Bunlar arasında en önemlisi, Radloff tarafından derlenen Karaca Oğlan ile îsmikan Sultandır. Ayrıca Azerbaycan’da Gul Mahmut, Türkiye’de Nar Mahmut veya Han Mahmut adlarıyla bilinen hikâyeler halk hikâyesi özelliği gösterirken, diğer metinler daha çok bir türkünün hikâyesi gibidir.

Karaca Oğlan ile ilgili olarak anlatılan birkaç da efsane vardır. Bugün Mersin ilinin Mut ilçesinin Çukur (Karacaoğlan) köyünde mezarının olduğuna inanılan Karaca Oğlan ve Karaca Kız’ın mezarlarında, cuma geceleri ışık görülmektedir. Başka bir efsaneye göre de; Karaca Oğlan, Mersin ilinin Tarsus ilçesindeki Ashab-ı Kehf Mağarası’na girdikten sonra kaybolmuştur. Bir başka rivayete göre ise o, Kahramanmaraş ilinin Elbistan ilçesinde sazını bir çam ağacına asmış ve bir daha görülmemiştir.

Karaca Oğlan’ın hayatı ve şiirleri tiyatro (Dinçer Sümer’in Karacaoğlan ve Sabahattin Engin’in, Karaca Oğlan ve Herşeyden Üstün); resimli roman (Yaşar Kemal [Göğçeli], Karacaoğlan, resimleyen: Münif Fehim, Cumhuriyet gazetesinin 29 Ni-san-3 Ağustos 1956 tarihleri arasında 98 gün boyunca yayımlanmıştır.); fotoroman (Metin Soysal tarafından Karacaoğlan adıyla hazırlanan çalışma Kelebek gazetesinde, 24 Ağustos-29 Eylül 1973 tarihleri arasında 34 gün boyunca yayımlanmıştır.); sinema filmi (Karacaoğlan, 1955 Karacaoğlan’ın Kara Sevdası, 1959 Karacaoğ-lan, 1966); halk kitapları (Muharrem Zeki Korgunal, Murat Uraz, Faruk Rıza Gü-loğlu, Rasih Yukay, Feyzi Gürgen, Yaşar Kemal, İbrahim Zeki Burdurlu, Abdullah Toros) olarak da yayımlanmıştır.

Türk âşık şiirinde hakkında en çok bildiri sunulan, makale ve kitap yayımlanan âşık Karaca Oğlan’dır. Karaca Oğlan ve şiirleri hakkında sadece Türkiye’de değil Türkiye dışında da (Almanya, Azerbaycan, Türkmenistan) yüksek lisans ve doktora seviyesinde akademik çalışmalar yapılmıştır.
Karaca oğlan’ın şiirleri, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Macarca, Sırp-Hır-vatçası, İsveççe, vb. dillere çevrilmiştir.

Karaca Oğlan’ın şiirleri; plak ve kasetlerle ününe yakışan yeri almıştır. Bugün Karaca Oğlan’ın şiirlerinin önemli bir kısmı türküleşmiştir. Böylece de “Karaca Oğlan çığırma” geleneği, sanatçıların dilinden geniş kitlelere ulaşma imkânı bulmuştur.

Karaca Oğlan özellikle Çukurova yöresinde yetişen âşıkları (Dadaloğlu, Gün-deşlioğlu, Deli Boran, Beyoğlu, vb.) etkilemiştir. Onlar Karaca Oğlan’sız program yapmazlar. Bugün hangi Çukurovalı âşığa, “Kimden etkilendiniz?” diye sorarsanız; verecekleri cevap, “Karaca Oğlan dedemizden.” olacaktır. Doğu Anadolu Bölgesi âşıklarının Köroğlu’suz program yapmadıkları gibi, Çukurova yöresi âşıkları da Karaca Oğlan’ı anmadan program yapmazlar.

Çağdaş şairlerden Rıza Tevfik, Cahit Külebi, Ülkü Tamer, Melih Cevdet Anday vb. de Karaca Oğlan’dan etkilenmişlerdir.

Karaca Oğlan’ın şiirlerinde yer yer sanatlı söyleyişler görülür. Şiirlerinin dili durudur ve derlendiği bölgenin dil özelliklerini yansıtmaktadır. Onun şiirlerinde yadırganacak Arapça ve Farsça kelimeler yok denecek kadar azdır. Ancak bu şiirlerin dili Karaca Oğlan’ın mı, yoksa derleme yapılan kaynak şahsın mı? Bu sorunun cevabının “Derleme yapılan kaynak şahsındır.” şeklinde olması daha doğrudur. Bu sebeple Karaca Oğlan’ın dili ve üslubuyla ilgili verilen bilgilere, ölçülü bir şekilde yaklaşmamızda yarar vardır.

Şiirlerinde diğer saz şairleri gibi aşk, sevgi, tabiat ve güzellikleri işlemiştir. Pek çok kaynak onun din dışı konularda şiir söylediğini yazarsa da, Karaca Oğlan’ın şiirlerinde az da olsa dinî konuların ele alındığı görülür.

Hece vezninin 8 ve ölçüleri ile şiir söyleyen Karaca Oğlan’ın günümüze kadar gelebilen şiirlerinin sayısı 500’den fazladır. Ancak bu şiirlerin büyük bir kısmı Karaca Oğlan’dan çok sonra derlenip yazıya geçirildiği için, bu sayıya dikkatli yaklaşmakta yarar vardır.

Sonuç olarak Karaca Oğlan XVII. yüzyılda Çukurova’da yaşamış bir saz şairidir. Onun ününden yararlanmak isteyen âşıklar, çeşitli yollarla onu ve şiirlerini kendi memleketlerine götürmüşler ve aynı mahlası kullanmışlardır. Şiirlerin bağlandığı yerleşim bölgeleri zamanla Karaca Oğlan’la ilgili ürünleri kendilerinin diye kabul ettirmiş ve o şiirler yeni bir âşığa mal edilmiştir. Böylece de Türkiye içinde ve Türkiye dışında Karaca Oğlan mahlaslı pek çok âşık var olmuştur.

Diğer Karaca Oğlanlar

Karaca Oğlan’ın XVII. yüzyılda yaşadığı kesindir. Ancak başka Karaca Oğlan’ların varlığı da unutulmamalıdır. Sayıları 10’a ulaşan öbür Karaca Oğlan’lardan önemlilerini kısaca tanıtarak konumuz olan Karaca Oğlan ile karışmasını önleyebiliriz.

XVI. Yüzyıl Karaca Oğlan’ı: Şehzade Mehmet için babası III. Murad (15741595), 990 (1582) yılında 55 gün süren bir sünnet düğünü düzenletir. Kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen Surnâme-i Hümâyûn adlı eserde bu düğün anlatılırken “Karaca Oğlan türküsü” sözü yer almaktadır.

Gelibolulu Âli’nin Mevaidü’n- Nefais fi Kavaidi’l- Mecâlis (1008 / 1599-1600) adlı eserinde, onun şiirlerinin okunduğundan söz edilmektedir.

Ayrıca Berlin, Paris, Vatikan, Viyana kitaplıklarındaki bazı yazmalarda yer alan şiirler XVI. yüzyılın Karaca Oğlan’ına aittir.

Âşık Ömer’in şairnamesinde, “Karac’oğlan ise eski meseldir” diye anılan âşık da XVI. yüzyılın Karaca Oğlan’ıdır.

Özetlersek, şiirleri XVII. yüzyılın ünlü âşığının şiirleriyle karıştırılma oranı yüksek olan adaşı bu âşığımızdır.

Yozgatlı Karaca Oğlan: M. Şakir Ülkütaşır, 1933 yılında yayımladığı bir makalesinde bu âşığımızı gündeme taşırken üç yıl sonraki bir yazısıyla da yedi şiirini ortaya koyar. Daha sonra Nazım Tanju ve M. Öcal Oğuz da bu âşığımızla ilgilenmişlerdir.

Azerbaycanlı Karaca Oğlan: Azerbaycan Türkleri Karaca Oğlan’ı âdeta kendi kültürlerinin bir temsilcisi olarak görürler ve ağız özellikleriyle onun şiirlerini okurlar. Hatta, oradaki şiirlerin önemli bir bölümü Anadolu’da bilinmemektedir.

Gul Mahmud adlı halk hikâyesinde ise, daha önce bir daha türkü söylememek için sazını gömen Karaca Oğlan üç ölünün hayata döndürülmesi için yeniden sazını ele alır.

Türkmenistanlı Karaca Oğlan: Türkmenistan Türkleri Karaca Oğlan’ın doğum yerini ülkelerindeki Kazan Dağı olarak kabul ederler. Onlara göre âşığımız, sevdiği kıza kavuşamayınca Osmaneli’ne göçmüştür. Hatta onun hayatı Türkmenistan’da bir tiyatro eseri hâline getirilmiştir.

Öbür Karaca Oğlanlar: Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde bir Karaca Oğlan Sultan’dan söz eder.
Şair Kâni’nin Divan’ında, kahvehane ve bozahane şairi olarak tanıtılan bir Karaca Oğlan vardır.
Kadirli çevresinde bir cenaze merasiminde ağıt okuyanlardan biri de, yörede Karaca Oğlan diye tanınan bir âşıktır.

Ali Rıza Yalgın’ın Cenupta Türkmen Oymaklarinda şiirlerini yayımladığı Silif-keli Karaca Oğlan XIX. yüzyılda yaşamıştır.

Yine Çukurova’da, Kadirli’nin Şahaplı köyünde de Karaca Oğlan adını taşıyan başka bir âşık yaşamıştır.

Bu arada Karaca Oğlan ve Karacaoğlu adlarını kullanan âşıkları da hatırlatmak isteriz (Sakaoğlu 2004: 783-813).

Kaynak: Prof.Dr. Ali Berat ALPTEKİN, Türk Halk Şiiri

Ayrıca bakınız ⇒ 17. Yüzyıl Aşıkları Özellikleri Temsilcileri

Karacaoğlan Şiirlerinden Örnekler

YÜRÜ BİRE YALAN DÜNYA

Yürü bire yalan dünya
Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekine misal
Seni eken biçer bir gün

Ağalar içmesi hoştur
O da züğürtlere güçtür
Can kafeste duran kuştur
Elbet uçar gider bir gün

Aşıklar der ki n’olacak
Bu dünya mamur olacak
Haleb’i Osmanlı alacak
Dağı taşa katar bir gün

Yerimi serin bucağa
Suyumu koyun ocağa
Kafamı alin kucağa
Garip anam ağlar bir gün

Yer yüzünde yeşil yaprak
Yer altında kefen yırtmak
Yastığımız kara toprak
O da bizi atar bir gün

Bindirirler cansız ata
İndirirler tuta tuta
Var dünyadan yol ahrete
Yelgin gider salın bir gün

Karac’oğlan der nasıma
Çok işler gelir başıma
Mezarımın baş taşına
Baykuş konar öter bir gün

VAR GİT ÖLÜM

Ölüm ardıma düşüp de yorulma
Var git ölüm bir zaman da gene gel
Akıbet alırsın komazsın beni
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Şöyle bir vakitler yiyip içerken
Yiyip içip yaylalarda gezerken
Gene mi geldin ben senden kaçarken
Var git ölüm bir zaman gene gel

Çıkıp boz kurtlayın ulaşamadım
Yalan dünya sana çıkışamadım
Eşimle dostumla buluşamadım
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Karac’oğlan der ki derdim pek beter
Bahçede bülbüller şakıyıp öter
Anayı atayı dün aldın yeter
Var git ölüm bir zaman gene gel

ELİF

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif’in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak
Elif’in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye

Karac’oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye

ALA GÖZLÜM BEN BU İLDEN GİDERSEM

Ala gözlüm ben bu ilden gidersem
Zülfü perişanım kal melil melil
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla gözyaşını sil melil melil

Yeğin ey sevdiğim sen seni düzet
Karayi bağla da beyazı çöz at
Doldur ver badeyi bir daha uzat
Ayrılık şerbetin ver melil melil

Elvan çiçeklerden sokma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yar melil melil

Karac’oğlan der ki ölüp ölünce
Ben de güzel sevdim kendi halimce
Varıp gurbet ele vasıl olunca
Dostlardan haberim al melil melil

VİRAN OLDUM MOR SÜMBÜLLÜ BAĞ İKEN

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağulari sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim alkarlı dağ iken

Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere beğ iken

Karac’oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken

NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAME

Nazlı yârdan geldi bana bir name
Eğer doğru ise kırdı belimi
Dediler ki yarini yad iller almış
Kadir Mevlam nasib eyle ölümü

Bülbüle söyleyin gülüne konsun
Beni yârdan eden Allah’tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun
Terkedeyim vatanımı ilimi

Ak yâri gördükçe ağladım coştum
Al elinden dolu badeler içtim
Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim
Ölmeyince çeker miyim elimi

Karac’oğlan derki konmadan göçmem
Her olur olmaza sırrımı açmam
Kötüler köprü olsa üstünden geçmem
Taşık suya uğradırım yolumu

DELİ GÖNÜL

Deli gonul gezer gezer gelirsin
Arı gibi her çicekten alırsın
Nerde güzel görsen orda kalırsın
Ben senin derdini çekemem gönül

Santur mu istersin saz mı istersin
Ördek mi istersin kaz mı istersin
Tomurcuk memeli kız mı istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Çıkıp yücelere bakmak istersin
Coşkun sular gibi akmak istersin
Her güzelle yatıp kalkmak istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Karac’oğlan der ki okuyam yazam
Keleş değilim ki kervanlar bozam
Giyinem kuşanam bir hosça gezem
Ben senin derdini çekemem gönül

GEL

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayri dünya bana aralandı gel
Derildi defterim artsız arasız
Üst üste dizildi sıralandı gel

Yâri görse idim haftada ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı gel

Karac’oğlan der ki başa yazıldı
Gözüm yaşı ceyhun oldu süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarımın üstü karalandı gel

CAN VERMEYE DERMANIM MI VAR

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eder
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-u mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yuklu kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlam noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac’oğlan der ki, ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk’tan özge sevdiğim mi var

BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK BİR ÖLÜM

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret kodun beni kavim kardaşa
Sebep gözden akan bu kanlı yaşa
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Karac’oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

AŞAM DEDİM KARLI DAĞIN BAŞINDAN

Aşam dedim, karlı dağlar başından
Yüce dağlar koç yiğide dağ m’olur
Ağrır bedenim, sızlar yaralarım
Bu yarayı çeken yiğit sağ m’olur

Sıra sıra dikemedim söğüdü
Ben başıma veremedim öğüdü
Elleri göğsünde görün yiğidi
Yiğit mağrur gezmek ile bey m’olur

Ögüt versen, bana öğüt kâr etmez
O yârin hayali karşımdan gitmez
Kementle bağlasam, kolun bağ tutmaz
Yârin zülüfünden özge bağ m’olur

Karac’oğlan der ki, fani dünyadan
Korkmaz mısın haram ile zinadan
Ayırır seni anan babandan
Gurbet ile düşen yiğit sağ m’olur

ALA GÖZLERİNİ SEVDİĞİM DİLBER

Ala gözlerini sevdiğim dilber
Göster cemalini görmeye geldim
Şeftalini derde derman dediler
Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim

Gündüz hayallerim gece düşlerim

Uyandıkça ağlamaya başlarım
Sevdiğim üstünde uçan kuşların
Tutup kanatların kırmaya geldim

Senin aşkların gülmez dediler
Ağlayıp yaşını silmez dediler
Seni bir kez saran ölmez dediler
Gerçek mi efendim sormaya geldim

Senin işin yiyip içmek dediler
Yaren ile konup göçmek dediler
Göğsün cennet koynun uçmak dediler
Hak nasip ederse görmeye geldim

Mail oldum senin ince beline
Canım kurban olsun tatlı diline
Aşık olup senin hüsnün bağına
Kırmızı güllerin dermeye geldim

Karac’oğlan der ki işin doğrusu
Gokte melek yerde huma yavrusu
Söyleyim ben sana sözün doğrusu
Soyunup koynuna girmeye geldim

YEŞİL BAŞLI GÖVEL ÖRDEK

Yeşil başlı gövel ördek
Uçar gider göle karşı
Eğricesin tel tel etmiş
Döker gider yâre karşı

Telli turnam sökün gelir
İnci mercan yükün gelir
Elvan elvan kokun gelir
Yâr oturmuş yele karşı

Şahinim var bazlarım var
Tel alışkın sazlarım var
Yâre gizli sözlerim var
Diyemiyom ele karşı

Hani Karac’oğlan hani
Veren alır tatlı canı
Yakışmazsa öldür beni
Yeşil bağla ala karşı

KADİR MEVLAM SENDEN BİR DİLEĞİM VAR

Kadir Mevlam senden bir dileğim var
Muhannes kuluna muhtaç eyleme
Cennet-i alâyı nasib et bana
Sırat köprüsünden yolum bağlama

Kapımıza kara deve çökünce
Fırtınasi şol alemi yıkınca
Cehenneme kul seçilip çıkınca
Kadir Mevlam o kullardan eyleme

Kadir Mevlam ateş atma özüme
Dünya malı görünmüyor gözüme
Kadir Mevlam sen bak benim yüzüme
Cehennemin ateşiyle dağlama

Karac’oğlan hata çıkmaz dilimden
Kocadım da hayır gelmez elimden
Kadir Mevlam asla geçmez kulundan
Deli gönül ah çekip de ağlama

ŞU YALAN DÜNYAYA GELDİM GELELİ

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları, sağ iken
Kahbe felek vermez benim muradım
Viran oldum, mor sünbüllü bağ iken

Aradılar, bir tenhada buldular
Yaslandılar, şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim, ala karlı dağ iken

Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum, güzellere bey iken

Karac’oğlan der ki, bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş, biz burada yoğ iken

Ayrıca bakınız ⇒

Halk Edebiyatı

(Toplam: 144, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer