Karakter Nedir? Tip Nedir? | Türk Dili ve Edebiyatı

 

Karakter Nedir? Tip Nedir?

Karakter Nedir?

Karakter, anlatmaya bağlı metinlerde toplumsal bir tabakayı değil de yalnız kendini temsil eden kahramandır. Karakter, anlatı metinlerinde kendi İç dünyası, şahsiyeti, başkalarına benzemeyen yüzü ile görülür. Karakter başka kahramanlarla benzer/ ortak davranışlar gösterse de bu tarz şeyleri dışa vuran duyguları, tepkileri, sözleri ile öteki kahramanlardan ayrılır.

Tip ile karakterin en mühim farkı temsil gücünde görülür; şundan dolayı tip, toplumsal boyutu ile karşımıza çıkar ve ilişik olduğu toplumsal durum, vaka yada olgu onun üstünden işlenir. Oysa karakter fert olarak ele alınır; çelişkileri, acıları, mutlulukları, çıkmazları yalnız kendisine aittir ve kendisiyle sınırlandırılmıştır.

Mesela; Minik Ağa romanında Çolak Salih, Arabistan cephesinden bir kolunu yitirmiş olarak döner Akşehir’e. Başlangıçta ümitsizdir, kötümserdir, hiçbir işe yaramayacağını düşünür, kendini koyverir. Ulusal savaşım başlayınca itimatını yeniden kazanır, tek kolu ile tabanca kullanmayı öğrenir ve ulusal mücadelenin mühim kahramanlarından biri olur.

Benzer bir karaktere Kiralık Konak romanında da görüyoruz.

Hakkı Celis, Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecinde cemiyet ve devlet problemlerine duyarsız bir şahıs olarak çıkar karşımıza. Onun derdi sevgilisi Seniha’dır. Hakkı Celis bu sayfalarda melankolik bir kahramandır. Sadece ulusal Savaşım başlayınca kişisel problemlerinden, kuruntularından kurtulur ve kendini milletine adayan bir savaşçıya dönüşür.

Abdülhak Şinasi Hisar‘ın, “Fahim Bey ve Biz” romanındaki Fahim Bey romanda edebiyatımızın en mühim karakterlerinden biridir. Ilişkin olduğu dünyanın ayrıksı bir bireyi olan Fahim Bey, gerçek hayatta oldukça azca rastlanılabilecek özeliklere haizdir.

Tip Nedir?

Anlatmaya bağlı metinlerde olayın merkezinde bulunan, ilişik olduğu toplumsal sınıfın yada zümrenin ayına özelliklerini üstünde taşıyan kişiye “tip” denir.

Tip, anlatma metinlerinde temsilcisi olduğu cemiyet katmanını başat özellikleriyle yansıtır. Buna nazaran romanda görülen tip ile toplumsal katman içinde yer etmiş olan gerçek kişiler içinde büyük benzerlikler bulunur ve bundan dolayı yaratı, okuyucuda gerçeklik duygusu uyandırır. Alıcı, metni okuyunca, yazarın, çevresindeki kişileri anlattığını sanır.

Tiplerden bazıları naturel olarak çizilirken bazıları idealistleştirilir. İster fena ister iyi olsun yazar tarafınca idealistleştirilen kahramanlar abartı öğesi taşıyan kahramanlardır.

Yazar öyleki bir tip çizer ki; onun bir benzerini toplumda görmek mümkün değildir. Bu tip kahramanlar okuyucuda gerçeklik duygusunu yıkar, mesela tip; hem varlıklı hem cömerttir, çevresindeki her insana yardım eder; destan kahramanı kadar güçlüdür, elinden her iş gelir. Oldukça güzel ve yakışıklıdır. Dindardır. Tüm ilim dallarını en ince ayrıntısına kadar bilir. Sanat dallarının derhal hepsinde yeteneklidir, bu mevzuda ondan iyisi yoktur…vs. Bu Özeliklerin bulunmuş olduğu metinlerde kolay kolay çatışma olmaz. Bu sebeple kişinin hiçbir zayıf iradesi yoktur. Hepimiz tarafınca sevilir.

Oysa gerçekçi tip, zaaflarını kaybetmez. O, birkaç yönü ile grubunu temsil eder, birçok yönü ile öteki kahramanlardan biridir. Sadece temsil etmiş olduğu toplumsal katmanı iyi temsil eder. Bu, yazarın gözlem gücünün güçlü bulunduğunu, insanı iyi tanıdığını gösterir. Mesela; Moliere’in Pinti piyesindeki Harpagon, pinti insanlan evrensel olarak yansıtan bir tiptir. Bu tip cimriler, her toplumda ve tüm zamanlarda yaşayabilir. Fakat Namık Kemal‘in “Vatan Veya Silistre” eserindeki İslam Bey, Ömer Seyfettin‘in “Pembe İncili Kaftan”ındaki Muhsin Çelebi, idealistleştirilmiş tiplerdir.

Ömer Seyfettin, Muhsin Çelebi tipini öne çıkarmak için onu kalınca çizgilerle çizer. Dindardır, aşın derecede dürüsttür, vatanperverdir, fedakardır, ilim sahibidir, gazidir, dobradır, zengindir…vs. Muhsin Çelebi o denli cesaret sahibidir ki, Şah İsmail’in karşısında Pembe İncili Kaftan’ın üstüne ondan izin almadan oturur. Bağıra bağıra fermanı okur, arkasına bakmadan saraydan çıkar. Ömer Seyfettin bu idealistleştirmeyi yaparken Şah İsmail’den negatif olarak bahseder ve onun, Muhsin Çelebi’yi anlamadığından, Türkçeyi bilmediğinden söz açar. Oysa gerçekte Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla Türkçe bir divan oluşturan, Yunus Emre benzer biçimde kuvvetli ve tasavvufi şiirler söyleyen bir şairdir.

Tiplerin aşın derecede fena yada iyi çizilmesi, Tanzimat roman ve hikâyelerinde oldukça görülen bir husustur. Bu sebeple Tanzimat romancıları, metinler vasıtasıyla toplumu değişiklik yapmak isteyen yazarlardır. Felatun Bey ve Yükselti Efendi bunlardandır.

Cumhuriyet döneminde Reşat Nuri Güntekin, “Yeşil Gece”de ve öteki eserlerinde din adamı tipini tamamen negatif çizen yazarlanmızdandır. Onun eserlerinde, adı müftü, hoca, şeyh, imam, müezzin, kadı, medrese hocası, mürit vs. kim olursa olsun hep negatif olarak çizilir. Buna nazaran bu tiplerin hepsi cahildir, çıkarcıdır, vatan hainidir, halkı sömürür, namus terimine kıymet vermez, dindar görünür fakat ne dini bilir ne de dindardır. Tüm bu özellikler, yazarlar için bir kusur kabul edilmiştir. Bu sebeple insan hem iyi hem fena yanları olan bir varlıktır. Mesela; Mustafa Kutlu‘ya ilişik “Kambur Hafız ve Minare” hikâyesinde Hafız Ali de aşırı bir tip yanlısıdır. Ona nazaran müezzin dindar bir adamdır ve sevdiğini alamasa da intihar etmez. Hafız Ali, bunu gerçekçi bulmaz ve yazardan bunu değiştirmesini ister. Oysa metnin içinde tasarı bir kişilik olarak yer edinen yazara nazaran bunlar olabilir şeylerdir.

Edebî metinlerde tiplerden bazıları öykünmek edilen, çoğaltılan tiplerdir. Aydın tipi, alp-eren tipi, âşık tipi, eşkıya tipi, hoca tipi, kahraman tipi, öğretmen tipi, hasta tipi… benzer biçimde.

Aşağıdaki metin Yakup Kadri Karaosmanoğlu‘nun, “Sodom ve Gomore” adlı kitabından alınmıştır ve yazar Sami Beyden bahsetmektedir.

“…Sami Bey için İngiltere, ortaksız bir ilâhtır. Dünyânın tüm işleri, tüm dünya milletlerinin alın yazıları onun vereceği kararlara ve hükümlere bağlıdır. Onun arzu ve iradesi haricinde hiçbir şeyin olmasına imkân yoktur. Hakkaten yanm asırlık bir deneyim dizisi, ondaki bu kanaati sarsılmaz bir inanç hâline getirmişti. Şimdi iyi mi olur da bir avuç Anadolu Türk’ünün bu heybetli kudrete karşın başanya ulaşacağına olasılık verebilirdi?

Sami Bey, Tanzimat Devri‘nin meydana attığı o şekil alafranga Türklerdendir ki, Türk’ten başka her milletin gücüne inanırlar ve Türkiye’ye ilişik meselelerin kesinlikle başkaları tarafınca halledilebileceği fikrindedirler.

Kurtuluş Savaşı’nın bitmesi üstüne Leylâ hatasını anlamış olur ve Necdet’e döner. Necdet ruhen de kirlendiğini düşündüğü Leylâ’yı reddeder.”

(Toplam: 49, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer