Munis Faik Ozansoy – Türk Dili ve Edebiyatı

Mûnis Fâik Ozansoy (D: 22 Mart 1911, Midilli, Yunanistan – Ö: 31 Mart 1975, Paris, Fransa) Siyasetçi, ozan ve yazar.

Munis Faik Ozansoy

Mûnis Fâik Ozansoy, ozan Faik Ali Ozansoy‘un oğlu, ozan Süleyman Nazif amcasıdır. İlköğrenimini Ecole Moderne adlı Fransız okulunda yapmış oldu. 1932 senesinde Galatasaray Lisesi’ni, 1935 senesinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni tamamladı. 1939’a kadar İş Bankası’nda hukuk müşaviri ve müfettiş olarak çalıştı. Sonrasında İktisat ve Tecim Bakanlığı’nda (1957) çalıştı. Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği (1958-1960), Merkez Bankası Başmüşavirliği (1964), Başbakanlık müsteşarlığı (1965) yapmış oldu. Birinci derslik büyükelçi payesiyle Paris Büyükelçiliği nezdinde Unesco Türkiye sürekli temsilcisi oldu (ağustos 1971). Bu görevdeyken Paris’te bir kalp krizinden yaşamını yitirdi.

İlk şiiri ve yazılarını Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken 1930’da yayımladı. O yıllarda Akademi ve Galatasaray dergilerini, 1936-1937 yıllarında da babasıyla Marmara dergisini çıkardı.

Resimli Doğu, Çığır, Millet, Bayrak, Şadırvan’la başka dergilerde şiir ve eleştiri yazıları yayımladı.

Hisar dergisinin kurucularındandı. Bu derginin bazı başyazılarını o yazdı. Bestekâr Selâhattin Pınar (1902-1960), “Bir Deli Gönlün” adlı şiirini Neva şarkı olarak besteledi.

Munis Faik Ozansoy’un Eserleri:

Şiir:

  • Büyük Mabedin Eşiğinde (1938),
  • Hayal Ettiğim Benzer biçimde (1948),
  • Yakarış (1959), Bir Daha(1959),
  • Süre Saati (1965),
  • Yakınma (1968),
  • Kaybolan Dünya (1971).

Tecrübe etme:

  • Düşündüğüm Benzer biçimde (1957)

Oyun:

  • Medea (2 perde, manzum tragedya,1963, Ankara Devlet Tiyatrosu,1966).

Tercüme:

Munis Faik Ozansoy’un Şiirlerinden Örnekler

Bezginlik

Tüm zevklerini tattım yaşamın;
İçkiler tortulu, meyveler buruk;
Bir tat var içimde acıya yakın.
Gövde zevklerinden kalan: bitkinlik…

Nedir düşünceyi tutan havada?
Vücudu toprağa çeken ağırlık?
Bir sonsuz denizde bir minik ada,
Yelkenler yırtılmış, kürekler kırık.

Gözlerin Denizleri Düşündürür

Gözlerin denizleri düşündürür insana,
Ve iyi mi, enginleri aşıp gelen gemiler,
Fırtına akşamları, atılırsa limana,
Kalbim kirpiklerine öyleki sığınmak ister.

Nedir, asla düşündün mü, gemiler için kıyı,
Dalgalar ortasında ne anlama gelir bir liman?
Duydun mu tayfaların söylediği şarkıyı,
Bir geminin sulara demir attığı süre?

Rıhtımda halat çözen çımacıya sorarsak,
Rüya ufuklarını, düşündürür bir vapur..
Yurdundan, karısından, evlatlarından uzak
Kaptanın gözlerinde tüter dönüş özlemi.

Bırak, tüm bir gece hayallerinle bitkin
Gözlerim gözlerinin sularında uyusun.!

Istek

Yurdumda bir evlik toprak isterim,
Yayla olsun, yamaç olsun, düz olsun…
Orada bir yaşam kalmak isterim,
Yaz, kış olsun, bahar olsun, sonbahar olsun.

Bir dam altı, gece barındıracak,
Daldan, sazdan yapma bir çardak olsun,
İçinde kütükler yanan bir ocak,
Yünden yada ottan bir yatak olsun.

Çardağı sarmalı bir çiçek dalı,
Salkım olsun, gül olsun, leylâk olsun.
Yakınlarda bir de su bulunmalı,
Deniz olsun, göl olsun, ırmak olsun.

Ekmeğim topraktan, suyum ırmaktan,
Katığım kâh zeytin, kâh peynir olsun.
Mutluluk duyayım nefes almaktan,
Dost güvenilir, düşman bilinir olsun.

Tanrım! Başka bir şey ister değilim,
İçimde ne bir hırs, ne bir kin olsun.
Yolumu beklesin, akşam, sevgilim
Bence güzel, ellerce çirkin olsun.

Bir Deli Gönlün

Bir deli gönlün var bir kırık sazın
Çırpınır durursun doğdun doğalı
Elinde bir derin hıçkırık sazın
Deli gönlün şeklinde oda yaralı

Varsın deli gönlün ağlasın dursun
Göz yaşın sel şeklinde çağlasın dursun
Bağrını bin acı dağlasın dursun
Bu şekilde asla güldün mü aşık olalı

Yollarda

Gönlümde daima yeni bir yol hazırlığı,
Her lahza başka beldelerin iştiyakı var;
Yıldızların, ayın bile özlem bakmış olduğu
Çöller, denizler, engin ufuklar ve yaylalar
Bir sevginin hayalini takip eder şeklinde,
Fazlaca kere bir melal ile baktım ufuklara;
Kimi zaman coşup da bağrı derbeder şeklinde,
Çılgınca bir karar ile aktım ufuklara.
Aştım dumanlı dağları, engin denizleri,
Aden misali yurdumu gezdim adım adım,
Aşık çoban evlatlarının saz benizleri,
Mahzun yavuklular… Sizi gördüm ve ağladım.
Yollarda anladım neye inler kaval sesi,
Rüzgar niçin susar, niçin tenha bu yaylalar?
Hepsinde bir garipliğin mutsuz düşüncesi,
Hepsinde ayrılıkları söyler terane var.
Sormuş oldum dumanlı Akdeniz’ in dalgın ufkuna:
– Kalyonlu, dev kadırgalı sergerdeler hani?
Daldın, güzel deniz, gene rüyalı uykuna,
Turgut Reis’ le Barbaros’ un nerdeler, hani?
Her yerde ırkımızın izi, her yerde geçmişim,
Her yerde ceddimin bana bir ders olan sesi;
Toprakta, dalgalarda ve mermerde geçmişim,
Her yerde Türklüğün o büyük ruhu, gölgesi.
Durmaz yaratı başımda Uzunyayla rüzgarı,
Her an tüter gözümde o hasretli Erzurum,
Kars’ ın melali, Erciyeş’ in bitmeyen karı,
Billur o çeşmeler ki, su içtim yudum yudum.
Dört mervsimin de zevkini yollarda tatmalı,
Koplar’ da kar, İçel’ de bunaltan sıcak nedir?
Çöllerde bir yudum su, yeşil bir ağaç dalı,
Bozkırlar ortasında tüten bir ocak nedir?
Tarsus’ ta bir Şubat sonu gül, fulya koklamak,
Coşkun çağıltılarda akan bir köpüklü su…
Bir çardağın serinliği altında bir hamak,
İzmir’ de Güz günü bir öğle uykusu.
Abdest alıp çınarlı şadırvanda bir sabah;
Kılmak Yeşil’de vecd ile bayram namazını;
İslama anlatırken ezan nerdedir felah,
Duymak içimdeTanrı’ya bağlanma hazzını
Ruhum zamana sığmadı, ebada sığmadı,
Her lahza başka bir yer için coştu hasretim.
Hala içimde yolculuğun sevdiğim tadı,
Hala uzak diyarlara çılgınca hasretim.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer