Şeyhoğlu Mustafa – Türk Dili ve Edebiyatı

ŞEYHOĞLU, Mustafa Sadrüddîn (d. 1340 – ö. 1414?) 14. yüzyıl Divan edebiyatı.

Şeyhoğlu Mustafa

Şeyhoğlu Mustafa, XIV. yüzyılda Germiyan (Kütahya) bölgesinde yetişen şairlerin önderlik yapar. Hurşîdnâme’de adının Mustafa bulunduğunu belirten ve Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ’yı 1401 senesinde yazdığı süre 62 yaşlarında bulunduğunu açıkça söyleyen Şeyhoğlu, buna bakılırsa 1340 senesinde dünyaya gelmiştir. Germiyan Beyi Süleyman Şah zamanında Germiyan sarayında nişancılık ve defterdarlık görevlerinde bulunan Şeyhoğlu, hemen sonra Yıldırım Bayezid’e (salt. 1389-1402) intisap ederek Osmanlı sarayında da bulunmuştur.

Şeyhoğlu’nun nerede, ne süre öldüğü ve mezarının nerede bulunmuş olduğu da belli değildir. Abdülvâsî Çelebi’nin 1414 senesinde yazdığı Halîl-nâme’de Şeyhoğlu Mustafa’dan da bahsetmesine bakılırsa şairin, 1414 yılına yakın bir zamanda öldüğü söylenebilir.

Eserlerinde “Şeyhoğlu” mahlasını kullanan ozan, bazı şiirlerinde ise, aynı anlama gelen “İbni Şeyhî” mahlasını kullanmıştır. Marzuban-nâme’nin Kahire Devlet (Eski Hidiviye) Kütüphanesi’nde tam olan nüshasının iki yerinde “Sadrüddîn” adı de geçmektedir. Bu durumda şairin Şeyhoğlu Sadrüddîn olarak anılması gerekir.

Şeyhoğlu Mustafa’nın Edebî Kişiliği

Türkçenin inceliklerine vâkıf olan ve devrinin şairleri içinde Nesîmî’den sonrasında ikinci sırayı alan Şeyhoğlu Mustafa, Arapçayı, Farsçayı, eski kültürü ve kaynakları bilen, dil bilinci ile yapıt veren bir ozan ve yazardır. Şeh-nâme’den, Kelile ve Dimne ve Mesnevî-i Ma’nevî’ye kadar Farsça ana kaynaklara olan hâkimiyeti eserlerine de yansımıştır. Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ’da kendi devrini ve toplumu gözleyip eksiklikleri de eleştiri etmiştir.

Yapıt yazmaya çeviri ile başlamış olan Şeyhoğlu’nun eserlerinde öğretici taraf ağır basar. Şeyhoğlu, dille ilgili görüşlerine daha fazlaca Hurşîd-nâme’de yer vermiş ve bu eserinde Türkçenin işlenmediğini, soğuk, tatsız tuzsuz, lezzetsiz ve yavan bulunduğunu anlatarak bu dilin gelişmesi için büyük emek sarf ettiğini belirtmiştir.

Türkçeyi kullanmada ustalaşan ve kendine özgü bir üslubu olan Şeyhoğlu, işlenmiş nesriyle Sinan Paşa’nın öncüsüdür. Onun bazı şiirleri eda, ses, söyleyiş, vezin, kafiye, coşkunluk ve akıcılık yönünden on altıncı yüzyılın şiirini aratmayacak niteliktedir. Bu durum, Şeyhoğlu ve çağdaşları tarafınca on dördüncü yüzyılda dilin işlenmesine bir fazlaca emek sarf edildiğini, Türk edebiyatının geliştiğini ve böylece Türkçenin büyük devlet dili olarak hazırlanmış bulunduğunu da gösterir. Türkçeyi iyi kullanan, nazım tekniğini bilen Şeyhoğlu, şiirlerinde ve nesirlerinde Türkçenin yapısına aykırı olan “ki”li cümlelere azca yer vermekle üslubuna akıcılık elde etmiştir. Şeyhoğlu Mustafa’nın şiirleri, çağdaşı Ahmedî’nin şiirlerine bakılırsa daha akıcı ve daha liriktir. Sadece Şeyhoğlu kimi şiirlerinde mahlas kullanmamıştır.

Halkın psikolojisini ve dilini fazlaca iyi bilen Şeyhoğlu, neyi, iyi mi ve ne süre söyleceğini fazlaca iyi hesap eder. O, eserlerinde atasözlerine de yer vermiş, sanat gayesi güderken Türkçenin sırlarına dikkat ederek halk diliyle, organik bir halde yazmıştır. Bu şekilde akıcı ve coşkulu dille yazdığı şiirleri daha sonraki yüzyıllarda da etkili olmuştur.

Eserlerinde Türkçe kelimelere, bilhassa halk tabiri ve atasözlerine geniş yer veren,
Türkçe yazmakla övünen, gayretli ve başarıya ulaşmış bir ozan ve yazar olan Şeyhoğlu, gerçek bir söz ustasıdır. Şeyhoğlu’nun daha fazlaca kısa cümleleri kullanımı, tercümelerine âdeta telifî yapıt özelliği kazandırmıştır.

İktibas yapmayı pek tercih etmemiş, sadece âyet ve hadislerin tercümesini vermiştir.
Böylece iktibaslarla değil Türkçe ifadeler ile telmihte bulunmuştur. Arapçadan yapmış olduğu iktibaslarda halkın anlayabileceği yada halka yabancı olmayan kısa ibareleri seçmiştir.

Şeyhoğlu’nun şiirindeki çekici yönlerden biri de, ele almış olduğu aşk konusunu gönülden işlemesi, güzellikleri görüp ona bakılırsa ifadeler kullanmasıdır. Şeyhoğlu’nun bu şiirleriyle kendinden sonrasında gelen Şeyhî, Ahmed Paşa, Fuzûlî ve Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya kadar fazlaca sayıda şaire etki ettiğini söylemek mümkündür.

Şeyhoğlu Mustafa’nın Eserleri

Şeyhoğlu Mustafa’nın biri manzum üçü mensur olmak suretiyle dört eseri vardır. Bunlardan Hurşîd-nâme manzum, Marzuban-nâme ve Ağırlık basma-nâme tercümeleri ile Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ adlı eserleri mensurdur.

1. Hurşîd-nâme:

Şeyhoğlu, Süleyman Şah adına yazmaya başladığı bu mesneviyi, Süleyman Şah’ın ölümü üstüne 1387 senesinde tamamlayarak Yıldırım Bayezid’e sunmuştur. Ozan, eserine ilkin Şebistân-ı Uşşâk adını koymuş, hemen sonra bunun kabul görmemesi üstüne Hurşîd-nâme adını vermiştir. 7903 beyti gören yapıt, mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezniyle yazılmıştır. Mesnevîde Siyavuş’un kızı Hurşîd ile Ferahşâd içinde geçen aşk hikâyesi anlatılmıştır. Şeyhoğlu’nun kahramanları, Arap, Türk, Fars ve Moğol tarihinde yer edinen şahıslardır. Eserde Şeh-nâme’nin etkisiyle İran kaynaklı şahısların çokluğu dikkat çeker. Şeyhoğlu İslam tarihindeki olaylardan da yararlanmış, âdet ve örfler ile saray teşrifâtına geniş yer vermiştir. Ozan, ek olarak masal unsurlarından faydalanıp tüm âşıklara görmeden âşık olma durumunu yaşatmıştır. Eserde, yer yer kahramanların ağzından söylenmiş 19 gazel ile bir tercî’-i bend bulunmaktadır. Şeyhoğlu’nun bu gazellerde 9 ayrı vezin kullanmış olması, onun sanat zevkine haiz usta bir ozan bulunduğunu gösterir.

Şeyhoğlu Hurşîd-nâme adlı mesnevisinin baş kısmında tevhid, münacat ve na’t da yazmıştır. Miraciyye de yazmış olan ozan, sırayla, dört halifeyi överek anlatmış ve kitabının yazılış sebebini belirtmiştir. Ek olarak eserde şiiri hakkında data verip Türkçe üstüne görüşlerini ifade eden Şeyhoğlu, bu eserinde Türkçenin işlenmemiş, sert, kaba ve tatsız bir dil bulunduğunu ve tanınmadığını söyleyerek eseri yazarken büyük çaba harcadığını vurgulamıştır. Anadolu halkı Türkçe konuşmuş olduğu için Türkçe yazdığını söyleyen Şeyhoğlu, başarıya ulaşmış ve büyük bir yapıt ortaya koymuştur. Hurşîd-nâme, ek olarak politika yönü ile Kenzü’l-Küberâ adlı eserine başlangıç olması bakımından da mühim bir eserdir.

2. Marzuban-nâme:

Germiyan beyi Süleyman Şah adına Farsçadan Türkçeye çevrilmiş mensur hikâye ve masalların yer almış olduğu bir eserdir. Öğretici yönü ile Kelile ve Dimne’ye benzeyen Marzuban-nâme’nin ilk yazarı İran’ın Mazenderan bölgesinde yargı devam eden Marzubân bin Rüstem’dir. Sonrasında Sadeddin Varavinî eseri tekrardan yazıp Azerbaycan Atabeyi olan Ebu’l-Kasım Rabîbüddîn’e ithaf etmiştir.

Marzuban-nâme üstünde ilk tanıtmayı A. Zajaczkowski yapmış, sadece A. Zajaczkowski’nin tanıttığı Warşowa Üniversitesi İslam Eserleri Kütüphanesi’nde bulunan Marzuban-nâme nüshası, İkinci Dünya Savaşı esnasında yanmıştır (1944). Eserin bugün elde bulunan tek nüshası ise, Berlin Devlet Kütüphanesi’ndedir. 69 yaprak olan bu nüshanın baş kısmı noksandır. Sayfasında 14 satıra yer veren okunaklı, harekeli nestalik bir yazı ile yazılmış olan bu nüsha üstünde Zeynep Korkmaz çalışmıştır. Korkmaz, Marzuban-nâme üstünde geniş bir dil araştırması yapmış olduğu çalışmada, eserin metin, sözlük-dizini ile tıpkıbasımını da yayımlamıştır (1973).

3. Ağırlık basma-nâme Tercümesi:

Şeyhoğlu’nun Farsçadan çevirilmiş olduğu başka bir eseri, ahlâk ve siyâset kitabı olan Ağırlık basma-nâme’dir. Şeyhoğlu, aslı dokuz bab olan eserin tercümesine onuncu babı da eklemiştir. Eserin aslı Mısır Hidiv Kütüphanesi’ndedir.

4. Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkül-Ulemâ:

Şeyhoğlu Mustafa’nın ömrünün sonuna yaklaştığı bir dönemde, tecrübelerinden hareketle yazdığı politika ahlâkı ile ilgili mensur bir eseridir. Şeyhoğlu, son eseri olan Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ’yı önceleri Germiyan, sonraları Osmanlı sarayında bulunan Paşa Ağa bin Hoca Paşa adına yazmıştır.

Kenzü’l-Küberâ’nın malum tek nüshası, Yapı Kredi Bankası Kütüp hanesi’nde bulunmaktadır. 120 yaprak olan ve sonradan numaralanan eserin aslolan kısmı, dört bölümden oluşur. Hamdele ve salveleden sonrasında aslolan bölüm adım atar. Şeyhoğlu, eseri Türkçe telif ettiğini ve 803H.=1401M. senesinde tamamladığını belirtmiştir.

Yazar, eseri için “te’lif” kelimesini kullanmasına karşın, Kenzü’l-Küberâ’nın Necmeddîn-i Râzî’nin Mirsâdü’l-İbâd’ından meydana getirilen bir çeviri bulunduğunu ileri sürenler de olmuştur. Bu duruma ilk kere işaret eden Fuat Köprülü, sonradan bu düşünce üstünde durmamıştır. Orhan Şaik Gökyay da eserin çeviri bulunduğunu belirtmiştir. Bu iddiada bulunanlar, her iki eserin başlıklarındaki benzerliklere bakılırsa çeviri kanaatine varmışlardır. İki yapıt karşılaştırıldığı süre Şeyhoğlu’nun Kenzü’l-Küberâ’nın iskeletini, Necmeddîn-i Râzî’nin Mirsâdü’l-İbâd’ından almış olduğu, fakat eserini deneyim ve gözlemleriyle zenginleştirip geliştirdiği anlaşılmaktadır. Ek olarak eserde, Hurşîd-nâme’den bir fazlaca alıntıların yanında Elvan Çelebi, Gülşehrî, Hâs, Hoca Dehhânî, Hoca Mesud, Celâleddîn-i Rûmî ve Yûsuf-ı Meddâh benzer biçimde şairlerden alınmış şiirler de vardır. Bu şiirler, Kenzü’l-Küberâ’nın Mirsâdü’l- İbâd’ın bire bir tercümesi olmadığını ortaya koyduğu benzer biçimde edebiyat zamanı yönünden eserin kıymetini artırmıştır.

Kenzü’l-Küberâ, taşımış olduğu dil özellikleri yönünden Eski Anadolu Türkçesi içinde yer alır. Yapıt, açık ve samimi dili ile hemen sonra yazılan eserlerle gelişen Türk nesrine temel oluşturmuştur. Yazar eserinde, Kur’an ve hadis olmak suretiyle ana kaynakları esas almış, peygamberlerden ve geçmiş padişahlardan örnekler vermiş, devlet idaresi ile ilgili terim ve deyimleri de kullanmıştır.

Kutadgu Bilig’den sonrasında Türk kültür zamanı içinde ikinci, Batı Türkçesi’nde ise ilk yazılan politika kitabı olan yapıt, devlet ve cemiyet idaresi yönünden, bilhassa kurum devri için büyük ehemmiyet taşımaktadır.

Divan’ı bulunmayan Şeyhoğlu’nun Hurşîd-nâme’si içinde kahramanların dilinden söylediği 23’ü gazel olmak suretiyle 36 manzumesi vardır.

Hurşîd-nâme’de Ferahşâd’ın Ağzından Söylenmiş Bir Gazel

fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’itün

  1. Çün bulınmadı cihânda derdüne dermân gönül
    Yiridür bu özlem ile ger alursan kan gönül
  2. Işk bâzârında sana çünki hâsıldur ziyân
    Bellü bil kim assı kılmaz nâle vü efgân gönül
  3. Devr içinde ser-be-ser bîmâra tîmârın viren
    Bir imâratlık sana virmedi iy vîrân gönül
  4. İy dirîgâ bunca herc ü zecr ü gam görmiş iken
    Almadın dâdın felekden virisersin cân gönül
  5. Gerçi yârun vuslatı haccında bayram itmedün
    Yigrek oldur furkat içün olasın kurbân gönül
  6. Lâcerem ışkun belâsına mutî’ olmak gerek
    Kimsenün hükmine çün olmadun fermân gönül
  7. Sen ki manzûrun felekdür nice olursın helâk
    İy gönül hayrân gönül olma gönül giryân gönül

Ek olarak bakınız ⇒

Divan Edebiyatı

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer